Son Şahitler | Barla Şâhitleri | 4
(1-37)

İHSAN ÜSTÜNDAĞ

 

l902'de Elâzığ'da doğan İhsan Üstündağ, Isparta'nın-eski ismiyle-Cebel nahiyesinde, Sütlüce kazâsında nahiye müdürlüğü yapmış, Eğirdir'de ise kaymakam vekilliğinde bulunmuştu.

 

İhsan Üstündağ l926 ile l930 yıllarında Sütlüce kazâsında ve Eğirdir'de vazifeler yapmış. Bir köy meselesi için, Eğirdir mal müdürü, bir eczacı ve kazanın doktoru Kemal Beyle birlikte Eğirdir'den Barla'ya gitmişler. İhsan Üstündağ o günlerde cereyan eden ve şahidi bulunduğu hadiseleri şöyle anlatmaktadır:

 

Bediüzzaman'ın verdiği ders

"Barla'ya kayıkla giderken bir ara sohbet dinî meselelere geldi. Eczacının dini inancı zayıftı. Bize 'Madem ki Allah var diyorsunuz, Allah şerri niçin yarattı?' diyerek inkâr ediyordu ulûhiyeti. Bir türlü ikna edememiştik. 'Daha fazla konuşma, yoksa seni göle atarız. Barla'ya gidiyoruz, orada Şeyh Efendiye sor, cevabını alırsın' diye kendisine Bediüzzaman'dan bahsettik. Belediye reisinin evine misafir olduk. Daha kahveler bile içmeden Bediüzzaman'a gitmek için haber gönderdik. Bizi memnuniyetle kabul edip, ayakta karşılayarak, 'Benim sizi ziyaret etmem gerekirken, siz ziyaretime geldiniz' diyerek biz daha sual sormadan hayır ve şer bahsini açtı.

"Şimdi size şerrin nasıl hayır olabileceğini anlatacağım' dedi. Biz taaccüp edip şaşırdık. Şu misali verdi: 'Kangren olmuş bir kolu kesmek şer değil, hayırdır. Çünkü kol kesilmezse vücut gidecek. Demek Allah bu şerri hayır için yaratmıştır.' Sonra doktor ile eczacıya dönüp 'Siz doktor ve eczacısınız, bunları daha  iyi bilirsiniz,' deyince eczacı kireç gibi bem beyaz oldu. Hiçbir kelime konuşamıyordu.

"Hoca Efendi ilâveten şu misali de verdi: 'Bir hindinin altına yumurta konsa ve bu yumurtaların birkaç tanesi bozulsa, diğerlerinden hindiler çıksa bu iş şer oldu denilir mi? Çünkü yumurtadan çıkan her hindi beş yüz yumurta kıymetindedir.' Bilâhare kalbin tıbbî izahını yaptı. Geniş ilmi bilgiler verdi. Birkaç gün sonra Dr.Kemal Bey bana, 'Ben kalbin bu kaar güzel ilmî bir izahını profesörlerden bile işitmemişim' dedi.

"Eğirdir'de kaymakam vekilliği yapıyordum. Kaymakam Fikri Beyin tayini çıkmıştı. Masasında Hoca Efendinin kendisine hitaben bir mektubunu bulmuştum. Üslûbu ve edebî ifadeleri hoşuma gittiğinden, mektubu katlayıp cebime koydum. Mektupta mealen, hatırımda kaldığı kadarıyla şöyle diyordu: 'Mutlaka farz namazları kılınız. İnşaallah sünnetleri de kılarsınız. Rüyanız hayırlıdır inşaallah.'

 

"Kendisine mektup yazanları tevkif etmişler"

"Bir müddet sonra yeni kaymakam geldi. Karadeniz mıntıkasında Bediüzzaman'dan daha büyük âlim olmadığını işittiğini söylüyordu. Ben de kendisine mektubunu verip okuttum. Sonra korkusundan, Muratoğlu lâkabıyla anılan Isparta valisine gammazlık yaptı. Eski kaymakam Fikri Beyin Bediüzzaman'a sevgisi olduğunu, gelen gidenlere müsamaha gösterdiğini gelen mektubu hep söylemiş. Benden mektubu sordular. Ben kaybettiğim için veremedim. Mektubun nelerden bahsettiğini söyleyince sustular. O esnada Senirkent'e tayin oldum. Senirkent'te Hoca Efendiye bir mektup yazmak istedim. İki-üç gün sonra tanımadığım bir şahıs bana Hoca Efendiden selâm getirdi, mektup yazmamamı söyledi. Ben de mektup yazmaktan vazgeçtim.

"Sonra öğrendim ki, Hocanın evine baskın yapmışlar, kendisine mektup yazanları tevkif etmişler. Ben de Bediüzzaman'ın ikazıyla tevkif edilmekten kurtulmuş oldum."

 

NURLU ŞELÂLE

"Eğridir gölü o gün âh, ne kadar güzeldi

"Güler yüzle bizleri, sinesinde gezdirdi.

"Güneşli, mavi göl, hoş manzara göstermiş

"Büyük küçük balıklar kanat çırpıp sevinmiş.

"Sanki selâm getirmiş güvercinler, kumrular

"Tâ göklere yükselen o yem yeşil çamlar.

"Fazilet timsaliydi Üstad Said Nursî

"Âlem ihtiram edip, sevmişti kendisini.

"Namaz ve niyaz ile hamd ü sena ederdi

"Herkesi severdi, doğru yol gösterirdi.

"Güzel Barla'da gördüm o Bediüzzaman'ı

"Nurlu şelâle idi açıklarken Kur'ân'ı.

"O nurlu şelâle koca bir derya oldu

"İçtikçe o deryadan gönül şifa bulurdu.

"Nurumuz, sultanımız, değilken ben bir damla

"Elli beş sene sonra yazdım, beni bağışla."

                                   l983 - İhsan Üstündağ

Ses Yok