Bir Hadîs-i Kudsî’de Cenâb-ı Hak buyurmuş:
Yâni; “Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim.”
İşte bu bedbaht adam, sû-i zan ile ve akılsızlığı ile, gördüğünü, âdi ve ayn-ı hakikat telâkki etti ve öyle de muamele gördü ve görüyor ve görecek! Ne ölüyor ki kurtulsun.. ne de yaşıyor, böylece azab çekiyor. Biz de şu meş’ûmu, bu azabda bırakıp döneceğiz. Tâ, öteki kardeşin hâlini anlayacağız.
İşte şu mübârek akıllı zât gidiyor. Fakat, biraderi gibi sıkıntı çekmiyor. Çünki: Güzel ahlâklı olduğundan güzel şeyleri düşünür, güzel hülyâlar eder. Kendi kendine ünsiyet eder. Hem biraderi gibi zahmet ve meşakkat çekmiyor. Çünki; nizâmı bilir, tebaiyet eder, teshîlat görür. Asayiş ve emniyet içinde serbest gidiyor. İşte bir bahçeye rastgeldi. İçinde, hem güzel çiçek ve meyveler var. Hem, bakılmadığı için murdar şeyler de bulunuyor. Kardeşi dahi böyle birisine girmişti. Fakat, murdar şeylere dikkat edip meşgul olmuş, mîdesini bulandırmış, hiç istirahat etmeden çıkıp gitmişti.