Daha bunlar gibi sâir farkları muvâzene etsen anlayacaksın ki: Evvelkisinin nefs-i emmâresi, ona bir mânevî cehennem ihzâr etmiş. Ve ötekisinin hüsn-ü niyyeti ve hüsn-ü zannı ve hüsn-ü hasleti ve hüsn-ü fikri, onu büyük bir ihsan ve saadete ve parlak bir fazilete ve feyze mazhar etmiş.
Ey nefsim! Ve ey nefsimle beraber bu hikâyeyi dinleyen adam!
Eğer bedbaht kardeş olmak istemezsen ve bahtiyar kardeş olmak istersen, Kur’an’ı dinle ve hükmüne mutî ol ve ona yapış ve ahkâmıyla amel et.
Şu hikâye-i temsiliyyede olan hakikatları eğer fehmettin ise; hakikat-ı dini ve dünyayı ve insânı ve îmanı ona tatbik edebilirsin. Mühimlerini ben söyleyeceğim. İncelerini sen kendin istihrac et.
İşte bak! O iki kardeş ise, biri ruh-u mü’min ve kalb-i sâlihtir. Diğeri, ruh-u kâfir ve kalb-i fâsıktır ve o iki tarîkten sağ ise, Tarîk-i Kur’an ve îman’dır. Sol ise, tarîk-ı isyan ve küfrandır ve o yoldaki bahçe ise, cem’iyyet-i beşeriyye ve medeniyyet-i insânîyye içinde muvakkat hayat-ı içtimâiyyedir ki; hayır ve şer, iyi ve fena, temiz ve pis şeyler beraber bulunur. Âkıl odur ki: