Asa-yı Musa | Sekizinci Meselenin Bir Hülasası | 41
(40-54)

ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medâr-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve faidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse, yine ucuzdur.

İkinci meyvesi ve hayat-ı şahsiyeye bakan bir fâidesi: Üçüncü Mes’elede îzah edilen ve Gençlik Rehberi’nde bir hâşiye bulunan çok ehemmiyetli bir neticedir.

Evet her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o i’damhâneye girmek keyfiyetidir. Birtek dostu için, ruhunu feda eden o biçâre insanın; binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedî bir müfarakat içinde i’dam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem -o düşünmek ucundan- göründüğü vakit, âhirete îman geldi, gözünü açtırdı ve perdeyi kaldırdı. “Bak” dedi. O îmanla baktı. Cennet lezzetinden haber veren bir lezzet-i ruhaniyeyi o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup mesrurâne bir nurânî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde müşahedesiyle aldı. Risâle-i Nur’da bu netice hüccetlerle îzahına iktifaen kısa kesiyoruz.

Hayat-ı şahsiyeye âid üçüncü bir faidesi: İnsanın sâir zîhayatlar üstündeki tefevvuku ve rütbesi ise; yüksek seciyeleri ve cem’iyyetli isti’dâdları ve küllî ubûdiyetleri ve geniş vücûdî dâireleri i’tibâriyledir. Halbuki o insan, hem ma’dûm, hem ölü, hem karanlık olan geçmiş ve gelecek zamanların ortasında sıkışmış bir kısa zaman olan hazır vaktin mikyasiyle, ölçüsüyle; hamiyeti, muhabbeti, kardeşliği, insaniyeti gibi seciyeler alır.

Meselâ, eskiden tanımadığı ve ayrıldıktan sonra da hiç göremeyeceği babasını, kardeşini, karısını, milletini ve vatanını sever, hizmet eder. Ve tam sadâkata ve ihlâsa pek nâdir muvaffak olabilir, o nisbette kemâlâtı ve seciyeleri küçülür. Değil hayvanların en ulvîsi belki baş aşağı, akıl cihetiyle en biçâresi ve aşağısı olmak vaziyetine düşeceği sırada, âhirete îman imdâda yetişir. Mezar gibi dar zamanını, geçmiş ve gelecek zamanları içine alan, pek geniş bir zamana çevirir. Ve dünya kadar, belki ezelden ebede kadar bir dâire-i vücûd gösterir. Babasını, dâr-ı saadette ve âlem-i ervahta dahi pederlik münâsebetiyle ve kardeşini, tâ ebede kadar uhuvvetini düşünmesiyle ve karısını Cennet’te dahi en güzel bir refika-i hayatı olduğunu bilmesi haysiyetiyle sever, hürmet eder, merhamet eder, yardım eder. Ve o büyük ve geniş dâire-i hayatta ve vücûddaki münâsebetler için olan ehemmiyetli hizmetleri,

Səs yoxdur