Asa-yı Musa | Onuncu Mesele | 72
(61-75)

Birden güz ve kış mevsimi hâtıra geldi ve bana bir gaflet bastı. Ben, o kemâl-i neş’e ile cilvelenen o nazenin kavaklara ve zîhayatlara o kadar acıdım ki, gözlerim yaş ile doldu. Kâinatın süslü perdesi altındaki ademleri, firakları ihtar ve ihsasiyle kâinat dolusu firakların, zevâllerin hüzünleri başıma toplandı. Birden hakîkat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) getirdiği nur, imdâda yetişti. O hadsiz hüzünleri ve gamları, sürûrlara çevirdi. Hatta o nurun, herkes ve her ehl-i îman gibi benim hakkımda milyon feyzinden yalnız o vakitte, o vaziyete temas eden imdâd ve tesellisi için Zât-ı Muhammediyeye (A.S.M.) karşı ebediyen minnetdar oldum. Şöyle ki:

Ol nazar-ı gaflet, o mübârek nâzeninleri; vazifesiz, neticesiz, bir mevsimde görünüp, hareketleri neş’eden değil belki güya ademden ve firaktan titreyerek hiçliğe düştüklerini göstermekle, herkes gibi bendeki aşk-ı beka ve hubb-u mehâsin ve şefkat-i cinsiye ve hayatiyeye medâr olan damarlarıma o derece dokundu ki, böyle dünyayı bir ma’nevî Cehenneme ve aklı bir tazib âletine çevirdiği sırada, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın beşere hediye getirdiği nur perdeyi kaldırdı; i’dam, adem, hiçlik, vazifesizlik, abes, firak yerlerinde o kavakların herbirinin yaprakları adedince hikmetleri ve ma’naları ve Risâle-i Nur’da isbat edildiği gibi, üç kısma ayrılan neticeleri ve vazifeleri var diye gösterdi.

Birinci kısım: Sâni-i Zülcelâl’in esmâsına bakar. Meselâ: Nasıl bir usta hârika bir makinayı yapsa; herkes o Zât’a “Mâşâallah, Bârekâllah” deyip alkışlar. Öyle de: O makina dahi, ondan maksud neticeleri tam tamına göstermesiyle, lîsan-ı haliyle ustasını tebrik eder, alkışlar. Her zîhayat ve herşey böyle bir makinadır, ustasını tebriklerle alkışlar.

İkinci kısım hikmetleri ise: Zîhayatın ve zîşuurun nazarlarına bakar. Onlara şirin bir mütâla’agâh, birer kitab-ı mârifet olur. Ma’nalarını zîşuurun zihinlerinde ve sûretlerini kuvve-i hâfızalarında ve elvah-ı misâliyede ve âlem-i gaybın defterlerinde dâire-i vücûdda bırakıp, sonra âlem-i şehâdeti terkeder, âlem-i gayba çekilir. Demek surî bir vücûdu bırakır, ma’nevî ve gaybî ve ilmî çok vücûdları kazanır. Evet, mâdem Allah var ve ilmi ihâta eder. Elbette adem, i’dam, hiçlik, mahv, fenâ; hakîkat noktasında ehl-i îmanın dünyasında yoktur ve kâfirlerin dünyaları ademle, firakla, hiçlikle, fânilikle doludur. İşte bu hakîkatı, umumun lîsanında gezen bu gelen darb-ı mesel ders verip,

Səs yoxdur