Asa-yı Musa | Onbirinci Mesele | 83
(76-96)

Ve hilkat-ı kâinatın en ehemmiyetli neticesi olan insanlarla münâsebât-ı Rabbânîyyeyi tebliğ ve izhar eden Cebrail (A.S.) ve zîhayat âleminde en haşmetli ve en dehşetli olan diriltmek ve hayat vermek ve ölümle terhis etmekteki Hâlık’a mahsus olan icraat-ı İlâhîyyeyi yalnız temsil edip ubûdiyetkârane nezâret eden İsrafil (A.S.) ve Azrail (A.S.) ve hayat dâiresinde rahmetin en cem’iyyetli, en geniş, en zevkli olan rızıktaki ihsanât-ı Rahmaniyyeye nezâretle beraber şuursuz şükürleri şuur ile temsil eden Mikâil (A.S.) gibi meleklerin pek acib mâhiyette olarak bulunmaları ve vücûdları ve ruhların bekaları, saltanat ve haşmet-i Rubûbiyyetin muktezâsıdır. Onların ve herbirinin mahsus tâifelerinin vücûdları, kâinatta Güneş gibi görünen saltanat ve haşmetin vücûdu derecesinde kat’idir ve şübhesizdir. Melâikeye âid başka maddeler bunlara kıyas edilsin.

Evet küre-i arzda dört yüz bin nev’ileri zîhayattan halkeden, hatta en âdi ve müteaffin maddelerden zîruhları çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve mu’cizat-ı san’atına karşı, onlara dilleriyle “Mâşâallah, Bârekâllah, Sübhânallah” dediren ve ihsanât-ı rahmetine mukâbil “Elhamdülillâh, Veşşükrü lillâh, Allahuekber” o hayvancıklara söylettiren bir Kadîr-i Zülcelâli ve’l-Cemâl, elbette, bilâşek velâ-şübhe, koca semavâta münâsip, isyansız ve dâima ubûdiyette olan sekeneleri ve ruhanîleri yaratmış, semavâtı şenlendirmiş, boş bırakmamış ve hayvânâtın tâifelerinden pekçok ziyâde ayrı ayrı nev’ileri meleklerden îcad etmiş ki, bir kısmı küçücük olarak yağmur ve kar katrelerine binip san’at ve rahmet-i İlâhîyyeyi kendi dilleriyle alkışlıyorlar; bir kısmı, birer seyyar yıldızlara binip fezayı kâinatta seyahat içinde azamet ve izzet ve haşmet-i Rubûbiyyete karşı tekbir ve tehlil ile ubûdiyetlerini âleme i’lân ediyorlar.

Evet, zaman-ı Âdem’den beri bütün semâvî kitablar ve dinler, meleklerin vücûdlarına ve ubûdiyetlerine ittifakları ve bütün asırlarda melekler ile konuşmalar ve muhavereler, kesretli tevâtür ile insanlar içinde vukubulduğunu nakil ve rivayetleri ise, görmediğimiz Amerika insanlarının vücûdları gibi meleklerin vücûdlarını ve bizimle alâkadar olduklarını kat’i isbat eder.

İşte şimdi gel, îman nuruyla bu küllî ikinci meyveye bak ve tat; nasıl kâinatı baştan başa şenlendirip, güzelleştirip bir mescid-i ekber ve büyük bir ibâdethâneye çeviriyor. Ve fen ve felsefenin soğuk, hayatsız, zulmetli, dehşetli göstermelerine mukâbil;

Səs yoxdur