Asa-yı Musa | Onbirinci Mesele | 90
(76-96)

Risâlet-ün Nur’un hem iki kerre ismine, hem sûret-i mücahedesine, hem tahakkukuna ve te’lif ve tekemmül zamanına tam tamına tevâfukuyla beraber; ehl-i küfrün bin iki yüz doksan üç (1293) harbiyle âlem-i İslâm’ın nurunu söndürmeye çalışması tarihine ve Birinci Harb-i Umûmî’den istifade ile bin üç yüz otuz sekiz (1338)de bil’fiil nurdan zulümata atmak için yapılan dehşetli muahedeler tarihine tam tamına tevâfuku ve içinde mükerreren nur ve zulümat karşılaştırılması ve bu mücahede-i ma’nevîyede Kur’ân’ın nurundan gelen bir nur, ehl-i îmana bir nokta-i istinâd olacağını ma’na-yı işarî ile haber veriyor diye kalbime ihtar edildi. Ben de mecbûr oldum, yazdım. Sonra baktım ki; ma’nasının münâsebeti bu asrımıza o kadar kuvvetlidir ki, hiç tevâfuk emâresi olmasa da yine bu âyetler her asra baktığı gibi ma’na-yı işârî ile bizimle de konuşuyor kanaatım geldi. Evet,

Evvelâ: Başta cümlesi, makam-ı cifrî ve ebcedî ile bin üç yüz elli (1350) tarihine parmak basar ve ma’na-yı işârî ile der: Gerçi o tarihte, dini dünyadan tefrik ile dinde ikraha ve icbara ve mücâhede-i diniyeye ve din için silâhla cihada muarız olan hürriyet-i vicdan, hükümetlerde bir kanun-u esâsî, bir düstûr-u siyasî oluyor. Ve hükümet lâik cumhuriyete döner. Fakat ona mukâbil ma’nevî bir cihad-ı dinî, îman-ı tahkikî kılınciyle olacak. Çünkü, dindeki rüşd-ü irşâd ve hak ve hakîkatı gözlere gösterecek derecede kuvvetli bürhanları izhar edip tebyîn ve tebeyyün eden bir nur Kur’ân’dan çıkacak diye haber verip, bir lem’a-i i’câz gösterir.

Hem, tâ kelimesine kadar Risâle-i Nur’daki bütün müvâzenelerin aslı, menba’-ı olarak aynen o müvâzeneler gibi mükerreren nur ve zulümat ve îman ve karanlıkları karşılaştırmasiyle gizli bir emâredir ki, o tarihte bulunan cihad-ı ma’nevî mübarezesinde büyük bir kahraman; nur nâmında Risâle-i Nur’dur ki, dinde bulunan yüzer tılsımları keşfeden onun ma’nevî elmas kılıncı, maddî kılınçlara ihtiyaç bırakmıyor.

Evet hadsiz şükürler olsun ki, yirmi senedir Risâle-i Nur bu ihbar-ı gaybı ve lem’a-i i’câzı bil’fiil göstermiştir. Ve bu sırr-ı azîm içindir ki,

Səs yoxdur