Asa-yı Musa | Birinci Hücceti İmaniye | 114
(99-142)

O da girdi, gördü ki:

O ehl-i keşf ve kerâmet mürşidler; keşfiyatlarına ve müşahedelerine ve kerâmetlerine istinâden bil’icma’ müttefikan diyerek, vücub-u vücûd ve vahdet-i Rabbânîyyeyi kâinata i’lân ediyorlar. Güneşin ziyasındaki yedi renk ile Güneşi tanımak gibi, yetmiş renk ile, belki esmâ-i hüsnâ adedince, Şems-i Ezelî’nin ziyasından tecelli eden ayrı ayrı nurlu renkler ve çeşit çeşit ziyalı levnler ve başka başka hakîkatlı tarikatlar ve muhtelif doğru meslekler ve mütenevvi haklı meşreblerde bulunan o kudsî dâhîlerin ve nurânî âriflerin icma’ ve ittifakla imza ettikleri bir hakîkat, ne derece zâhir ve bahir olduğunu aynelyakîn müşâhede etti ve Enbiyânın (Aleyhimüsselâm) icmaı ve asfiyânın ittifakı ve evliyânın tevâfuku ve bu üç icmaın birden ittifakı, Güneşi gösteren gündüzün ziyasından daha parlak gördü. İşte bu misafirin tekyeden aldığı feyze kısa bir işâret olarak, Birinci Makam’ın Onuncu Mertebesinde:

denilmiş.

Sonra kemâlât-ı insaniyenin en mühimmi ve en büyüğü, belki bilcümle kemâlât-ı insaniyenin menba’-ı ve esası, Îman-ı Billâhdan ve mârifetullahtan neş’et eden muhabbetullah olduğunu bilen o dünya seyyahı, bütün kuvvetiyle ve letâifiyle, îmanın kuvvetinde ve mârifetin inkişafında daha ziyâde terakki etmesini istemek fikriyle başını kaldırdı ve semavâta baktı. Kendi aklına dedi ki:

Mâdem kâinatta en kıymetdar şey hayattır ve kâinatın mevcûdâtı hayata müsahhardır ve mâdem zîhayatın en kıymetdarı zîruhtur ve zîruhun en kıymetdarı zîşuurdur ve mâdem bu kıymetdarlık için küre-i zemîn, zîhayatı mütemâdiyen çoğaltmak için her asır, her sene dolar boşalır.

Elbette ve her halde, bu muhteşem ve müzeyyen olan semavâtın dahi kendisine münâsip ahalisi ve sekenesi, zîhayat ve zîruh ve zîşuurlardan vardır ki;

Səs yoxdur