Asa-yı Musa | Üçüncü Hücceti İmaniye | 161
(156-176)

Senin vücûdunda çalışan zerreler, o münasebatı bozmamak ve o alâkadarlığı kırmamak için dikkat ediyorlar. Öylece ihtiyatla ayaklarını atıyorlar. Güya bütün kâinata bakıyorlar. Senin münasebatını kâinatta görüp öyle vaziyet alıyorlar. Sen zâhirî ve bâtınî duygularınla, o zerrelerin, o hârika vaziyetine göre istifade edersin.

Eğer sen vücûdundaki zerreleri, Kadîr-i Ezelî’nin kanuniyle hareket eden küçücük me’murları veya bir ordusu veya kalem-i kaderin uçları, herbir zerre bir kalem ucu veya kalem-i kudretin noktaları, herbir zerre bir nokta olduğunu kabul etmezsen; o vakit senin gözünde çalışan herbir zerreye öyle bir göz lâzım ki, senin mecmu-u cesedinin her tarafını görmekle beraber, münâsebetdar olduğun bütün kâinatı dahi görecek bir göz ve bütün senin mâzi ve müstakbel ve nesil ve aslın ve anâsırının menbalarını ve rızkının mâdenlerini bilecek, tanıyacak yüz dâhî kadar bir akıl vermek lâzım geliyor. Senin gibi bu mes’elelerde zerre kadar aklı olmayanın bir zerresine bin Eflâtun kadar bir ilim ve şuur vermek, bin derece divânece bir hurafeciliktir!..

İkinci Muhâl: Senin vücûdun bin kubbeli hârika bir saraya benzer ki; her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine başbaşa verip, muallâkta durdurulmuş. Belki senin vücûdun, bin def’a bu saraydan daha acibdir. Çünkü o saray-ı vücûdun, dâima kemâl-i intizamla tazelenmektedir. Gâyet hârika olan ruh, kalb ve ma’nevî letâiften kat-ı nazar, yalnız cesedindeki herbir âza, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemâl-i müvâzene ve intizam ile başbaşa verip, hârika bir bina, fevkalâde bir san’at, göz ve dil gibi acib birer mu’cize-i kudret gösteriyorlar.

Eğer bu zerreler, şu âlemin ustasının emrine tâbi’ birer me’mur olmasalar; o vakit herbir zerre, umum o ceseddeki zerrelere hem hâkim-i mutlak... hem herbirisine mahkûm-u mutlak, hem her birisine misil... hem hâkimiyet noktasında zıd... hem yalnız Vâcibü’l-Vücûd’a mahsus olan ekser sıfâtın masdarı, menba’-ı... hem gâyet mukayyed... hem gâyet mutlak bir sûrette olmakla beraber, sırr-ı vahdetle yalnız bir Vâhid-i Ehad’in eseri olabilen gâyet muntazam bir masnû-u vâhidi o hadsiz zerrâta isnad etmek; zerre kadar şuuru olan, bunun pek zâhir bir muhâl belki yüz muhâl olduğunu derkeder.

Üçüncü Muhâl: Eğer senin vücûdun, Vâhid-i Ehad olan Kadîr-i Ezelî’nin kalemiyle mektub olmazsa ve tabiata,

Səs yoxdur