Asa-yı Musa | Üçüncü Hücceti İmaniye | 174
(156-176)

müteaddit kumandanlara havalesi de, âdeta bir ordunun teçhizatı kadar kemmiyeten müşkilâtlı oluyor. Çünkü, bir tek neferin teçhizatı için, bütün orduya lâzım olan fabrikaların bulunması gerektir.

Hem bir ağacın sırr-ı vahdet cihetiyle, bir kökte, bir merkezde, bir kanun ile mevadd-ı hayatiyesi verildiğinden; binler meyve veren o ağaç, bir meyve kadar suhûletli olduğu bilmüşahede görünür. Eğer vahdetten kesrete gidilse, herbir meyveye lâzım mevadd-ı hayatiye başka yerden verilse; herbir meyve, bir ağaç kadar müşkilât peyda eder. Belki ağacın bir enmuzeci ve fihristesi olan bir tek çekirdek dahi, o ağaç kadar suûbetli olur. Çünkü bir ağacın hayatına lâzım olan bütün mevadd-ı hayatiye, birtek çekirdek için de lâzım oluyor.

İşte bu misâller gibi, yüzler misâller var gösteriyorlar ki; vahdette, nihayet derecede suhûletle vücûda gelen binler mevcûd, şirkte ve kesrette, bir tek mevcûddan daha ziyâde kolay olur. Sâir Risâlelerde bu hakîkat iki kerre iki dört eder derecede isbat edildiğinden, onlara havale edip, burada yalnız bu suhûlet ve kolaylığın ilim ve kader-i İlâhî ve kudret-i Rabbânîyye nokta-i nazarında gâyet mühim bir sırrını beyân edeceğiz. Şöyle ki:

Sen bir mevcûdsun. Eğer Kadîr-i Ezelî’ye kendini versen; bir kibrit çakar gibi, hiçten, yoktan, bir emirle, hadsiz kudretiyle, seni bir anda halkeder. Eğer sen kendini ona vermezsen, belki esbâb-ı maddiyeye ve tabiata isnad etsen; o vakit sen, kâinatın muntazam bir hülâsası, meyvesi ve küçük bir fihristesi ve listesi olduğundan; seni yapmak için, kâinatı ve anâsırı ince elek ile eleyip hassas ölçülerle aktar-ı âlemden senin vücûdundaki maddeleri toplamak lâzım gelir. Çünkü, esbâb-ı maddiye yalnız terkib eder, toplar. Kendilerinde bulunmayanı; hiçten, yoktan yapamadıkları, bütün ehl-i akıl yanında musaddaktır. Öyle ise, küçük bir zîhayatın cismini aktar-ı âlemden toplamaya mecbûr olurlar.

İşte vahdette ve tevhidde ne kadar kolaylık ve şirkte ve dalâlette ne kadar müşkilât var olduğunu anla!

İkincisi: İlim noktasında hadsiz bir suhûlet vardır. Şöyle ki: Kader, ilmin bir nev’idir ki, herşeyin ma’nevî ve mahsus kalıbı hükmünde bir mikdar tayin eder. Ve o mikdar-ı kaderî, o şey’in vücûduna bir plân, bir model hükmüne geçer. Kudret îcad ettiği vakit; gâyet suhûletle o kaderî mikdar üstünde îcad eder.

Səs yoxdur