Zerre kadar şuuru olmayan, (Hâşiye-2) gâyet hakîmane işler görüyor. Demek bunlar kendi kendilerine işlemiyorlar. Onları işlettiren gizli bir kudret sâhibi vardır. Eğer kendi başına olsa, bütün baştan başa bu gördüğümüz memlekette her iş mu’cize, herşey mu’cizekâr bir hârika olmak lâzımgelir. Bu ise, bir safsatadır.
İkinci Bürhan:
Gel bütün bu ovaları, bu meydanları, bu menzilleri süslendiren şeyler üstünde dikkat et. Herbirisinde o gizli Zât’tan haber veren işler var. Âdeta herbiri birer turra, birer sikke gibi, o gaybî Zât’tan haber veriyorlar. İşte gözünün önünde, bak: Bir dirhem pamuktan (Hâşiye-3) ne yapıyor? Bak, kaç top çuha ve patiska ve çiçekli kumaş çıktı. Bak, ondan ne kadar şekerlemeler, yuvarlak tatlı köfteler yapılıyor ki, bizim gibi binler adam giyse ve yese, kâfi gelir. Hem de bak: Bu demiri, toprağı, suyu, kömürü, bakırı, gümüşü, altunu gaybî avucuna aldı, bir et parçası (Hâşiye-4) yaptı; bak gör... İşte ey akılsız adam! Bu işler öyle bir Zât’a mahsustur ki; bütün bu memleket, bütün eczasiyle onun mu’cize-i kuvveti altında duruyor, her arzusuna râm oluyor.
Üçüncü Bürhan:
Gel, bu müteharrik antika (Hâşiye-5) san’atlarına bak: Herbirisi öyle bir tarzda yapılmış; âdeta bu koca sarayın bir küçük nüshasıdır. Bütün bu sarayda ne varsa, o küçücük müteharrik makinelerde bulunuyor.
---------------------(Hâşiye-2): Kendi kendine yükselmeyen ve meyvelerin sıkletine dayanmayan üzüm çubukları gibi nâzenin nebâtâtın, ağaçlara latif eller atıp sarmalarına ve onlara yüklenmelerine işârettir.
(Hâşiye-3): Tohuma işârettir. Meselâ: Zerre gibi bir afyon büzrü, bir dirhem gibi bir zerdali nüvatı, bir kavun çekirdeği; nasıl çuhadan daha güzel dokunmuş yapraklar, patiskadan daha beyaz ve sarı çiçekler, şekerlemeden daha tatlı ve köftelerden ve konserve kutularından daha latif, daha leziz, daha şirin meyveleri Hazine-i Rahmetten getiriyorlar, bize takdim ediyorlar.
(Hâşiye-4): Unsurlardan cism-i hayvanîyi halk ve nutfeden zîhayatı îcad etmeye işârettir.
(Hâşiye-5): Hayvanlara ve insanlara işârettir. Zîra hayvan, şu âlemin küçük bir fihristesi ve mâhiyet-i insaniye, şu kâinatın bir misâl-i musaggarı olduğundan; âdeta âlemde ne varsa, insanda nümûnesi vardır.