Asa-yı Musa | Onbirinci Hücceti İmaniye | 237
(233-245)

Beşinci Bürhan:

Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et ve bütün bu şehrin zînetlerine bak ve bütün bu memleketin tanzimatını gör ve bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür et. İşte bak: Eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan gizli bir Zât’ın kalemi işlemezse; bu nakışları, sâir şuursuz sebeblere, kör tesâdüfe, sağır tabiata verilse, o vakit ya bu memleketin herbir taşı, herbir otu, öyle mu’ciznüma nakkaş, öyle bir hârikulâde kâtib olması lâzımgelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar san’atı dercedebilsin. Çünkü, bak bu taşlardaki nakşa, (Hâşiye-8) herbirisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilât proğramları var. Demek bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise; herbir nakış, herbir san’at, o gizli Zât’ın bir i’lânnamesidir, bir hâtemidir.

Mâdem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. San’atlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz.. Nasıl olur ki: Bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabiyle ve nakşiyle bilinmesin?

Altıncı Bürhan:

Gel, bu geniş ovaya çıkacağız (Hâşiye-9). İşte o ova içinde yüksek bir dağ var. Üstüne çıkacağız, tâ bütün etrafı görülsün. Hem herşeyi yakınlaştıracak güzel dûrbînleri de beraber alacağız. Çünkü: Bu acib memlekette, acib işler oluyor. Her saatte hiç aklımıza gelmeyen işler oluyor. İşte bak: Bu dağlar ve ovalar ve şehirler, birden değişiyor. Hem nasıl değişiyor? Öyle bir tarzda ki; milyonlarla birbiri içinde işler gâyet muntazam sûrette değişiyor. Âdeta milyonlar mütenevvi kumaşlar birbiri içinde beraber dokunuyor gibi, pek acib tahavvülât oluyor. Bak, o kadar ünsiyet ettiğimiz ve tanıdığımız çiçeklimiçekli şeyler kayboldular.

---------------------------
(Hâşiye-8): Şecere-i hilkatin meyvesi olan insana; ve kendi ağacının proğramını ve fihristesini taşıyan meyveye işârettir. Zîra kalem-i kudret, âlemin kitab-ı kebirinde ne yazmış ise, icmalini mâhiyet-i insaniyede yazmıştır. Kalem-i kader, dağ gibi bir ağaçta ne yazmış ise, tırnak gibi meyvesinde dahi dercetmiştir.
(Hâşiye-9): Bahar ve yaz mevsiminde zemînin yüzüne işârettir. Zîra yüz binler muhtelif mahlûkatın tâifeleri, birbiri içinde beraber îcad edilir, rûy-i zemînde yazılır. Galatsız, kusursuz, kemâl-i intizamla değiştirilir. Binler sofra-i Rahman açılır, kaldırılır, taze taze gelir. Herbir ağaç birer tablacı, herbir bostan birer kazan hükmüne geçer.

Səs yoxdur