İşaratu-l İcaz | Hurufu Mukattaa | 33
(30-39)

6- Harfleri ta’dad ile hecelemek, yeni kıraata ve kitabete başlayan mübtedilere mahsustur. Bundan anlaşılıyor ki: Kur’ân, ümmi bir kavme ve mübtedi bir muhite muallimlik yapıyor.

7- gibi harfleri, meselâ “elif, lâm, dal” gibi isimleriyle ta’bir ve zikretmek, ehl-i kıraat ve erbâb-ı kitabetin ittihaz ettikleri bir usûldür. Bundan anlaşılıyor ki, hem söyleyen, hem dinleyen ümmi olduklarına nazaran, bu ta’birler, söyleyenden doğmuyor ve onun malı değildir; ancak başka bir yerden ona geliyor.

Ey arkadaş! Bu letâifin ince iplerinden dokunan yüksek nakş-ı belâgatı göremeyen adam, belâgat ehlinden değildir. Erbab-ı belâgata müracaat etsin.

Üçüncü Mebhas: i’cazın esaslarından îcazın en yüksek ve en ince derecesine bir misâldir. Bunda da birkaç letâif vardır:

1- üç harfiyle üç hükme işârettir. Şöyle ki: Elif, hükmüne ve kaziyesine; lâm, hükmüne ve kaziyesine; mim, hükmüne ve kaziyesine remzen ve imaen işârettir.

Evet; nasılki Kur’ân’ın hükümleri uzun bir sûrede, uzun bir sûre, kısa bir sûrede; kısa bir sûre, bir âyette; bir âyet bir cümlede; bir cümle, bir kelimede; o kelime de, “sin, lâm, mim” gibi hurûf-u mukattaada irtisam eder, görünür. Kezalik, in herbir harfinde mezkûr hükümlerden biri temessül etmiş görünüyor.

2- Sûrelerin başlarındaki hurûf-u mukattaa, İlâhî bir şifredir. Beşer fikri ona yetişemiyor. Anahtarı, ancak Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dadır.

Səs yoxdur