İşaratu-l İcaz | Hurufu Mukattaa | 36
(30-39)

Yâni: “İbârelerimiz ayrı ayrı ise de, hüsnün birdir. Hepsi de o hüsne işâret ediyorlar.”

İkinci Misâl: olan Âyet-i Kerîmedir. Bu âyette maksad-ı esas, Kur’ân’ın yüksekliğini göstermektir. Ve bu maksadı takviye eden, kayıdlarıdır. Evet bu kayıdlar, istinâd ettikleri pek ince ve gizli delillerine işâret etmekle beraber, o maksadın takviyesine koşuyorlar.

Ezcümle: kasem olduğu cihetle Kur’ân’ın azametine ve altında müstetir, gizli o mezkûr letâif cihetiyle de da’vanın isbatına işâret eder. Ve keza, zât ile sıfatı gösteren bir işâret olması i’tibâriyle hem Kur’ân’ın azametine, hem azameti isbat eden sıfât-ı kemâliyeye işâret eder. Ve keza, işâret-i hissiyeye mahsus iken, işâret-i akliyede kullanılması, ta’zim ve ehemmiyeti ifade ettiği gibi, ma’kûl olan Kur’ân’ı mahsûs sûretinde göstermesi; Kur’ân’ı, ezhan ve enzârın nazar-ı dikkatine arzetmekle, tesettürü îcab eden hile, za’fiyet ve sâir çirkin şeylerden münezzeh olduğunu izhâr ve itiraf ettirmektir. Ve keza nin vâsıtasiyle ifade ettiği bu’d, Kur’ân’ın kemâline delâlet eden ulüvv-ü rütbesine işârettir. Ve keza daki hasr-ı örfîyi ifade ettiğinden, Kur’ân’ın azametine ve başka kitabların mehasinini cem’etmekle onların fevkinde olduğuna işârettir. Ve keza, ta’biri, ehl-i kıraat ve kitabetten olmayan bir ümminin mahsulü olmadığına işârettir. Ve keza , zamirinin her iki ihtimaline binâen Kur’ân’ın kemâlini isbat veya te’kid eder.

Səs yoxdur