Lemalar | Onyedinci Lema | 134
(113-138)

Şükrünü, minnetdarlığını o şeye verir, hataya düşer. Çünkü bir ni’metin vücûdu, o ni’metin umum mukaddematına ve şerâitine terettüb eder. Halbuki o ni’metin ademi, birtek şartın ademiyle oluyor. Meselâ: Bir bahçeyi sulayan cetvelin deliğini açmayan adam, o bahçenin kurumasına ve o ni’metlerin ademine sebeb ve illet oluyor. Fakat o bahçenin ni’metlerinin vücûdu, o adamın hizmetinden başka, yüzer şerâitin vücûduna tevakkufla beraber, illet-i hakîki olan kudret ve İrade-i Rabbânîye ile vücûda gelir. İşte bu mağlatanın ne kadar hatâsı zâhir olduğunu anla ve esbâb-perestlerin ne kadar hata ettiklerini bil!

Evet iktiran ayrıdır, illet ayrıdır. Bir ni’met sana geliyor; fakat bir insanın sana karşı ihsan niyeti, o ni’mete mukarin olmuş; fakat illet olmamış. İllet, Rahmet-i İlâhîyyedir. Evet o adam ihsan etmeyi niyet etmeseydi, o ni’met sana gelmezdi. Ni’metin ademine illet olurdu. Fakat mezkûr kaideye binâen; o meyl-i ihsan, o ni’mete illet olamaz. Ancak yüzer şerâitin bir şartı olabilir. Meselâ: Risâle-i Nur’un şâkirdleri içinde Cenâb-ı Hakkın ni’metlerine mazhar ba’zı zâtlar (Husrev, Re’fet gibi), iktiranı illetle iltibas etmişler; Üstadına fazla minnetdarlık gösteriyorlardı. Halbuki Cenâb-ı Hak onlara ders-i Kur’ânîde verdiği ni’met-i istifade ile, Üstadlarına ihsan ettiği ni’met-i ifadeyi beraber kılmış, mukarenet vermiş. Onlar derler ki: “Eğer Üstadımız buraya gelmeseydi, biz bu dersi alamazdık. Öyle ise onun ifadesi, istifademize illettir.” Ben de derim: “Ey kardeşlerim! Cenâb-ı Hakk’ın bana da sizlere de ettiği ni’met beraber gelmiş, iki ni’metin illeti de Rahmet-i İlâhîyyedir. Ben de sizin gibi iktiranı illetle iltibas ederek, bir vakit Risâle-i Nur’un sizler gibi elmas kalemli yüzer şâkirdlerine çok minnetdarlık hissediyordum. Ve diyordum ki: Bunlar olmasaydı, benim gibi yarım ümmî bir biçâre nasıl hizmet edecekti? Sonra anladım ki, sizlere kalem vâsıtasiyle olan kudsî ni’metten sonra, bana da bu hizmete muvaffakıyet ihsan etmiş. Birbirine iktiran etmiş, birbirinin illeti olamaz. Ben size teşekkür değil, belki sizi tebrik ediyorum. Siz de bana minnetdarlığa bedel, duâ ve tebrik ediniz.”

Bu dördüncü mes’elede, gafletin ne kadar dereceleri bulunduğu anlaşılır.

Beşinci Mes’ele: Nasılki bir cemâatın malı bir adama verilse zulüm olur. Veya cemâata âid vakıfları bir adam zabtetse zulmeder. Öyle de: Cemâatın sa’yleriyle hasıl olan bir neticeyi veya cemâatın haseneleriyle terettüb eden bir şerefi, bir fazileti, o cemâatın reisine veya üstadına vermek; hem cemâata, hem de o üstad veya reise zulümdür. Çünkü enaniyeti okşar, gurura sevkeder. Kendini kapıcı iken, pâdişâh zannettirir. Hem kendi nefsine de zulmeder. Belki bir nevi şirk-i hafîye yol açar.

Səs yoxdur