Lemalar | Onyedinci Lema | 132
(113-138)

Eğer o dünyaya âid fâideler ve menfaatlar; o ubûdiyete, o virde veya o zikre illet veya illetin bir cüz’ü olsa; o ubûdiyeti kısmen ibtal eder. Belki o hasiyetli virdi akîm bırakır, netice vermez. İşte bu sırrı anlamayanlar, meselâ yüz hâsiyeti ve fâidesi bulunan Evrâd-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibendîyi veya bin hasiyeti bulunan Cevşen-ül Kebîri, o fâidelerin ba’zılarını maksûd-u bizzat niyet ederek okuyorlar. O fâideleri göremiyorlar ve göremeyecekler ve görmeye de hakları yoktur. Çünkü: O fâideler, o evrâdların illeti olamaz ve ondan, onlar kasden ve bizzat istenilmeyecek. Çünkü onlar fazlî bir sûrette, o hâlis virde talebsiz terettüb eder. Onları niyet etse, ihlâsı bir derece bozulur. Belki ubûdiyetten çıkar ve kıymetten düşer. Yalnız bu kadar var ki; böyle hâsiyetli evrâdı okumak için zaîf insanlar bir müşevvik ve müreccihe muhtaçtırlar. O fâideleri düşünüp, şevke gelip; evrâdı sırf Rıza-yı İlâhî için, âhiret için okusa zarar vermez. Hem de makbuldür. Bu hikmet anlaşılmadığından; çoklar, Aktabdan ve selef-i Sâlihînden mervî olan fâideleri görmediklerinden şüpheye düşer, hatta inkâr da eder.

Üçüncü Mes’ele:

Yâni: “Ne mutlu o adama ki, kendini bilip haddinden tecavüz etmez.” Nasıl bir zerre camdan, bir katre sudan, bir havuzdan, denizden, kamerden seyyarelere kadar Güneşin cilveleri var. Herbirisi kabiliyetine göre Güneşin aksini, misalini tutuyor ve haddini biliyor. Bir katre su, kendi kabiliyetine göre “Güneşin bir aksi bende vardır” der. Fakat “Ben de deniz gibi bir âyineyim” diyemez. Öyle de: Esmâ-i İlâhîyyenin cilvesinin tenevvüüne göre, makamat-ı Evliyada öyle meratib var. Esmâ-i İlâhîyyenin herbirisinin bir Güneş gibi kalbden Arşa kadar cilveleri var. Kalb de bir Arştır, fakat “Ben de Arş gibiyim” diyemez. İşte ubûdiyetin esası olan, acz ve fakr ve kusur ve naksını bilmek ve niyaz ile Dergâh-ı Ulûhiyete karşı secde etmeye bedel, naz ve fahr sûretinde gidenler; zerrecik kalbini Arşa müsavi tutar. Katre gibi makamını, deniz gibi Evliyanın makamatiyle iltibas eder. Kendini o büyük makamata yakıştırmak ve o makamda kendini muhafaza etmek için tasannuata, tekellüfata, ma’nasız hodfuruşluğa ve birçok müşkilâta düşer.

Elhâsıl: Hadiste vardır ki:


Səs yoxdur