Ve yetmiş bin kasır ve huriler verilmesi.. ve ehl-i Cennetten herkes kendi hissesinden kemâl-i rıza ile memnun olması işâretiyle gösteriliyor ki, âhirette medâr-ı rekabet birşey yoktur ve rekabet de olamaz. Öyle ise, âhirete âid olan a’mâl-i sâlihada dahi rekabet olamaz; kıskançlık yeri değildir. Kıskançlık eden ya riyakârdır, a’mâl-i sâliha sûretiyle dünyevî neticeleri arıyor.. veyahud sâdık cahildir ki, a’mâl-i sâliha nereye baktığını bilmiyor ve a’mâl-i sâlihanın ruhu, esası ihlâs olduğunu derketmiyor. Rekabet sûretiyle Evliyaullaha karşı bir nevi adâvet taşımakla, vüs’at-ı rahmet-i İlâhîyeyi ittiham ediyor. Bu hakîkatı te’yid eden bir vâkıa:
Eski arkadaşlarımızdan bir adamın, bir adama karşı adaveti vardı. O adamın yanında senakârane onun düşmanı amel-i sâlihle, hatta velâyetle tavsif edildi. O adam kıskanmadı, sıkılmadı. Sonra birisi dedi: “Senin o düşmanın cesurdur, kuvvetlidir.” Baktık ki o adamda şiddetli bir kıskançlık ve bir rekabet damarı uyandı. Ona dedik: “Velâyet ve salâhat hadsiz bir hayat-ı ebediyyenin pırlantası gibi bir kuvvet ve bir yüksekliktir. Sen buna bu cihette kıskanmadın. Dünyevî kuvvet öküzde ve cesaret canavarda dahi bulunmakla beraber, velâyet ve salâhata nisbeten; bir âdi cam parçasının elmasa nisbeti gibidir.” O adam dedi ki: “Bir noktaya, bir makama ikimiz bu dünyada gözümüzü dikmişiz. Oraya çıkmak için basamaklarımız da kuvvet ve cesaret gibi şeylerdir. Onun için kıskandım.Âhiret makamatı hadsizdir. O burada benim düşmanım iken, orada benim samîmi ve sevgili kardeşim olabilir.”
Ey ehl-i hakîkat ve tarikat! Hakka hizmet, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibidir. O defineyi omuzunda taşıyanlara ne kadar kuvvetli eller yardıma koşsalar daha ziyade sevinir; memnun olurlar.