Küçük bir mes’eleye sarfolunan senin kıymetdar bir günün, o neferin o saati gibi bin derece kıymet alabilir, bir günün bin gün olabilir. Mâdem livechillâhtır; o işin küçüğüne, büyüğüne, kıymetli ve kıymetsizliğine bakılmaz. İhlâs ve Rızayı İlâhî yolunda zerre, yıldız gibi olur. Vesîlenin mâhiyetine bakılmaz, neticesine bakılır. Mâdem neticesi Rızayı İlâhîdir ve mâyesi ihlâstır; o küçük değildir, büyüktür.
YEDİNCİ SEBEB: Ehl-i hak ve hakîkatın ihtilâf ve rekabetleri, kıskançlıktan ve hırs-ı dünyadan gelmediği gibi; ehl-i dünyanın ve ehl-i gafletin ittifakları dahi, civanmerdlikten ve uluvvü Cenâbtan değildir. Belki ehl-i hakîkat, hakîkattan gelen uluvvü Cenâb ve uluvvü himmet ve tarik-ı hakta memduh olan müsabakayı tam muhafaza edemediklerinden ve nâehillerin girmesi yüzünden bir derece sû-i isti’mal ettiklerinden; rekabetkârane ihtilâfa düşüp hem kendine, hem cemâat-ı İslâmiyeye ehemmiyetli zarar olmuş. Ehl-i gaflet ve ehl-i dalâlet ise, meftun oldukları menfaatlerini kaçırmamak ve menfaat için perestiş ettikleri reislerini ve arkadaşlarını küstürmemek için, zilletlerinden ve nâmerdliklerinden, hamiyetsizliklerinden; mutlak arkadaşlarıyla, hattâ denî ve hâin ve muzır olsalar dahi, hâlisane ittihad.. hem menfaat etrafında toplanan ne şekilde olursa olsun şerikleriyle samimane ittifak ederler. Samîmiyet neticesi olarak istifade ederler.
İşte ey musîbetzede ve ihtilâfa düşmüş ehl-i hak ve ashâb-ı hakîkat! Bu musîbet zamanında ihlâsı kaçırdığınızdan ve Rızayı İlâhîyi münhasıran gaye-i maksad yapmadığınızdan, ehl-i hakkın bu zillet ve mağlubiyetine sebebiyet verdiniz. Umûr-u dîniye ve uhreviyede rekabet, gıbta, hased ve kıskançlık olmamalı. Ve hakîkat nokta-i nazarında olamaz. Çünkü kıskançlık ve hasedin sebebi: Bir tek şeye çok eller uzanmasından ve bir tek makama çok gözler dikilmesinden ve bir tek ekmeği çok mideler istemesinden müzâhame, münakaşa, müsâbaka sebebiyle gıbtaya, sonra kıskançlığa düşerler. Dünyada bir şey-i vâhide çoklar talib olduğundan ve dünya dar ve muvakkat olması sebebiyle insanın hadsiz arzularını tatmin edemediği için, rekabete düşüyorlar. Fakat, âhirette tek bir adama beş yüz sene (Hâşiye)mesafelik bir Cennet ihsan edilmesi..
-----------------------------(Hâşiye): Mühim bir taraftan ehemmiyetli bir sual: Rivayette gelmiş ki; Cennette bir adama beş yüz senelik bir Cennet verilir. Bu hakîkat akl-ı dünyevînin havsalasında nasıl yerleşir?
Elcevab: Nasılki bu dünyada herkesin dünya kadar husûsi ve muvakkat bir dünyası var. Ve o dünyanın direği onun hayatıdır. Ve zâhirî ve batınî duygularıyla o dünyasından istifade eder. Güneş bir lâmbam, yıldızlar mumlarımdır der. Başka mahlukat ve zîruhlar bulunmaları, o adamın mâlikiyetine mâni olmadıkları gibi, bilakis onun husûsi dünyasını şenlendiriyorlar, zînetlendiriyorlar. Aynen öyle de, fakat binler derece yüksek, herbir mü’min için binler kasır ve hurileri ihtivâ eden has bahçesinden başka, umûmî Cennetten beş yüz sene genişliğinde birer husûsi Cenneti vardır. Derecesi nisbetinde inkişaf eden hissiyatıyla, duygularıyla Cennete ve ebediyete lâyık bir sûrette istifade eder. Başkaların iştiraki onun mâlikiyetine ve istifadesine noksan vermedikleri gibi, kuvvet verirler. Ve husûsi ve geniş Cennetini zînetlendiriyorlar. Evet, bu dünyada bir adam, bir saatlik bir bahçeden ve bir günlük bir seyrangâhtan ve bir aylık bir memleketten ve bir senelik bir mesiregâhta seyahatından; ağziyle, kulağıyla, gözüyle, zevkiyle, zaikasıyla, sâir duygularıyla istifade ettiği gibi; aynen öyle de, fakat bir saatlik bir bahçeden ancak istifade eden bu fâni memleketteki kuvve-i şâmme ve kuvve-i zâika, o bâki memlekette bir senelik bahçeden aynı istifadeyi eder. Ve burada bir senelik mesiregâhtan ancak istifade edebilen bir kuvve-i bâsıra ve kuvve-i sâmia orada beş yüz senelik mesiregâhındaki seyahattan; o haşmetli, baştan başa zînetli memlekete lâyık bir tarzda istifade eder. Her mü’min derecesine ve dünyada kazandığı sevablar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur.