Sözler | OnBirinci Söz | 125
(120-129)

Hem âlem çarşısında dizilmiş ve zeminin yüzüne serpilmiş bütün ni’metlerin ilânâtıyla hamd ve medhinizi bildiriyorlar. Hem rahmet ve ni’metin manzum meyveleri ve mevzun yemişleri, senin cûd ve keremine şehadet etmekle senin şükrünü enzar-ı mahlûkat önünde îfâ ederler.”

Sonra şu kâinatın yüzlerinde değişen mevcûdât âyinelerinde Cemâl ve Celâl ve Kemâl ve Kibriyâsının izhârına karşı,



deyip tâzim içinde bir aczle rükûa gidip mahviyet içinde bir muhabbet ve hayretle secde edip mukabele ettiler. Sonra o Ganiyy-i Mutlakın servetinin çokluğunu ve rahmetinin genişliğini göstermesine karşı; fakr ve hâcetlerini izhar edip, duâ edip, istemekle mukabele edip:



dediler.


Sonra o Sâni-i Zülcelâl’în kendi san’atının lâtiflerini, hârikalarını, antikalarını, sergilerle teşhirgâh-ı enamda neşrine karşı,



deyip takdir ederek: “Ne güzel yapılmış!” deyip istihsan ederek,



deyip müşâhede etmek,



deyip şehadet etmek; “Geliniz, bakınız!” hayran olarak



deyip herkesi şâhid tutmakla mukabele ettiler. Hem o Sultân-ı ezel ve ebed, kâinatın aktârında kendi Rubûbiyyetinin saltanatını ilânına ve vahdâniyyetinin izhârına karşı; tevhid ve tasdik edip



diyerek itaat ve inkıyad ile mukabele ettiler.


Sonra o Rabb-ül Âlemîn’in Ulûhiyyetinin izhârına karşı; zaaf içinde aczlerini, ihtiyâç içinde fakrlerini ilândan ibâret olan ubûdiyyet ile ve ubûdiyyetin hülâsası olan “Namaz” ile mukabele ettiler. Daha bunlar gibi gûna-gûn ubûdiyyet vazifeleriyle şu dâr-ı dünya denilen mescid-i kebîrinde farîze-i ömürlerini ve vazife-i hayatlarını edâ edip ahsen-i takvim sûretini aldılar.

Səs yoxdur