Sözler | OnÜçüncü Söz | 162
(137-162)

hem ayrı ayrı pek çok vazifeler yaptığı halde, hiç şaşırmadan yapıldığını ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç za’f göstermeyerek, geri kalmayarak intizâm ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, mânâda o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizâmla gelip çıkıp, hiç karışmayarak bozulmayarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre ve her parçacık, bu acîb vazifeleri görmekle beraber kemâl-i serbestiyyet ile cezbedârâne hal dili ile ve mezkûr hakikatın şehadeti ve lisanıyla ve deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde, intizâmını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mâni olmuyor... Ben aynelyakîn müşahede ettim.

Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki; bu işlere medâr olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın; hakkal-yakîn, aynel-yakîn, ilmel-yakîn derecesinde bedâhetle Zât-ı Zülcelâl’in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tagayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.

İşte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat vazifesinde mezkûr cilve-i Vahdâniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalaletin hadsiz muhaliy-yetini izhar ettiği gibi, unsur-u havâînin sâir ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, câzibe, dâfia, ziyâ gibi sâir letâifin naklinde şaşırmadan muntâzaman, asvat naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi gördüğü; aynı zamanında, bütün nebâtat ve hayvanata teneffüs ve telkîh gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı kemâl-i intizâm ile yetiştiriyor. Emir ve İrade-i İlâhiyyenin bir arşı olduğunu kat’î bir sûrette isbat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab ve âciz, câmid, câhil maddeler bu sahife-i havaiyyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ettiğini kat’î kanaat getirdim ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ile ve dediklerini bildim ve bu anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir olarak âlem-i misâl ve âlem-i mânâya bir anahtar oldu.

Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.


* * *
Səs yoxdur