Sözler | OnDördüncü Söz | 174
(163-175)

Fakat Kadîr-i Mutlak, hikmetinin muktezasıyla zâhir esbabı tasarrufâtına perde ediyor. Zelzeleyi irade ettiği vakit, bâzan da bir madeni harekete emredip, ateşlendiriyor. Haydi, mâdenî inkılâbât dahi olsa, yine emir ve hikmet-i İlâhî ile olur; başka olamaz. Meselâ: Bir adam bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare maktûlün büsbütün hukukunu zayi’ etmek; ne derece belâhet ve divâneliktir. Aynen öyle de: Kadîr-i Zülcelâl’in musahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan Küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irâde ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyânı uyandırmak için, “ateşlendir” diye olan emr-i Rabbânîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamakatın en eşneidir.

Altıncı Sualin Tetimmesi ve Hâşiyesi: Ehl-i dalâlet ve ilhad, mesleklerini muhâfaza ve ehl-i îmânın intibahlarına mukabele ve mümânâat etmek için, o derece garib bir temerrüd ve acîb bir hamakat gösteriyorlar ki, insânı insânîyyetten pişman eder. Meselâ: Bu âhirde beşerin bir derece umumiyet şeklini alan zulümlü, zulümatlı isyânından, kâinat ve anâsır-ı külliyye kızdıklarından ve Hâlık-ı Arz ve Semâvat dahi, değil hususî bir rubûbiyyet, belki bütün kâinatın, bütün âlemlerin Rabbi ve Hâkimi haysiyetiyle, küllî ve geniş bir tecelli ile kâinatın heyet-i mecmuasında ve rubûbiyyetin daire-i külliyesinde nev’-i insânı uyandırmak ve dehşetli tuğyanından vazgeçirmek ve tanımak istemedikleri kâinat sultanını tanıttırmak için emsalsiz, kesilmeyen bir su, hava ve elektrikten; zelzeleyi, fırtınayı ve harb-i umumî gibi umumî ve dehşetli âfâtı nev’-i insânın yüzüne çarparak onunla Hikmetini, Kudretini, Adâletini, Kayyumiyyetini, İrâdesini ve Hâkimiyyetini pek zâhir bir sûrette gösterdiği halde; insân sûretinde bir kısım ahmak şeytanlar ise, o küllî işârât-ı Rabbâniyyeye ve terbiyye-i İlâhiyyeye karşı eblehane bir temerrüd ile mukabele edip diyorlar ki: “Tabiattır; bir mâdenin patlamasıdır, tesadüfîdir. Güneşin harareti elektrikle çarpmasıdır ki, Amerika’da beş saat bütün makinaları durdurmuş ve Kastamonu vilâyeti cevvinde ve havasında semâyı kızartmış, yangın sûretini vermiş” diye mânâsız hezeyanlar ediyorlar. Dalâletten gelen hadsiz bir cehâlet ve zındıkadan neş’et eden çirkin bir temerrüd sebebiyle bilmiyorlar ki: Esbab yalnız birer bahanedirler, birer perdedirler. Dağ gibi bir çam ağacının cihazâtını dokumak ve yetiştirmek için bir köy kadar yüz fabrika ve tezgâh yerine küçücük çekirdeği gösterir: “İşte bu ağaç bundan çıkmış” diye Sâniinin o çamdaki gösterdiği bin mu’cizâtı inkâr eder misillü bâzı zâhirî sebebleri irae eder. Hâlık’ın ihtiyar ve hikmet ile işlenen pek büyük bir fiil-i Rubûbiyyetini hiçe indirir… Bâzan gayet derin ve bilinmez ve çok ehemmiyetli, bin cihette de hikmeti olan bir hakîkata fennî bir nam takar. Gûya o nam ile mâhiyeti anlaşıldı, âdileşti, hikmetsiz, mânâsız kaldı.

Səs yoxdur