Sözler | OnSekizinci Söz | 232
(230-234)

Tohumlar gibi neşv ü nemâsız kalan birçok istidad çekirdekleri, zâhirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbül-lenip güzelleşir. Güya umum inkılâblar ve küllî tahavvüller, birer mânevî yağmurdur. Fakat insân, hem zâhirperest, hem hodgâm olduğundan zâhire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki: Eşyanın insâna ait gayesi bir ise, Sâniinin Esmâsına ait binlerdir. Meselâ: Kudret-i Fâtıranın büyük mu’cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, mânâsız telakki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar. Meselâ: Atmaca kuşu serçelere tasliti, zâhiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kuşunun istidadı, o taslit ile inkişaf eder. Meselâ: Kar’ı, pek bâridane ve tatsız telâkki ederler. Halbuki o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, târif edilmez. Hem insân hodgâmlık ve zâhirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri, hilaf-ı edeb zanneder. Meselâ: Alet-i tenasül-i insân, insân nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet, insâna bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san’ata ve gayât-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.

İşte menba-ı edeb olan Kur’an-ı Hakîm’in bâzı tâbiratı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasılki bize görünen çirkin mahlûkların ve hâdiselerin zâhirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san’at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar ve pek çok zâhirî intizâmsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntâzam bir kitabet-i kudsiyyedir.

ÜÇÜNCÜ NOKTA:



Mâdem kâinatta hüsn-ü san’at, bilmüşâhede vardır ve kat’îdir. Elbette Risâlet-i Ahmediyye (A.S.M.), şuhud derecesinde bir kat’iyetle sübûtu lâzım gelir. Zira şu güzel masnuattaki hüsn-ü san’at ve zînet-i sûret gösteriyor ki: Onların san’atkârında ehemmiyetli bir irade-i tahsin ve kuvvetli bir taleb-i tezyîn vardır ve şu irade ve taleb ise; o Sâni’de, ulvî bir muhabbet ve masnu’larında izhar ettiği kemâlât-ı san’atına karşı kudsî bir rağbet var olduğunu gösteriyor ve şu muhabbet ve rağbet ise, masnuat içinde en münevver ve mükemmel ferd olan insâna daha ziyâde müteveccih olup temerküz etmek ister.

Səs yoxdur