Sözler | OnDokuzuncu Söz | 242
(235-244)

[Şuâ’at-ı mârifet-ün Nebi namındaki Türkçe bir risalede ve Ondokuzuncu Mektubda ve şu sözde icmâlen işaret ettiğimiz delâil-i Nübüvvet-i Ahmediyyeyi (A.S.M.) beyân etmişim. Hem onda Kur’an-ı Hakîm’in vücuh-u i’câzı icmâlen zikredilmiş. Yine “Lemaat” namında Türkçe bir risalede ve Yirmibeşinci Söz’de Kur’anın kırk vecihle mu’cize olduğunu icmâlen beyân ve kırk vücuh-u i’câzına işaret etmişim. O kırk vecihte, yalnız nazımda olan belâgatı, “İşarat-ül İ’caz” namındaki bir tefsir-i arabîde kırk sahife içinde yazmışım. Eğer ihtiyâcın varsa şu üç kitaba müracaat edebilirsin..]

ON DÖRDÜNCÜ REŞHA: Mahzen-i mu’cizât ve mu’cize-i kübrâ olan Kur’an-ı Hakîm; nübüvvet-i Ahmediyye (A.S.M.) ile Vahdâniyyet-i İlâhiyyeyi, o derece kat’î isbat ediyor ki: Başka bürhâna hacet bırakmıyor. Biz de O’nun târifine ve medâr-ı tenkid olmuş bir-iki lem’a-i i’câzına işaret ederiz.

İşte, Rabbimizi bize târif eden Kur’an-ı Hakîm; şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyyesi... Şu sahaif-i Arz ve Semâda müstetir künuz-u Esmâ-i İlâhiyyenin keşşafı... Şu sutûr-u hâdisatın altında muzmer hakaikın miftâhı... Şu âlem-i şehadet perdesi arkasındaki âlem-i gayb cihetinden gelen iltifatât-ı Rahmâniyye ve hitabât-ı ezeliyyenin hazinesi... Şu âlem-i ma’nevîyye-i İslâmiyyenin Güneşi, temeli, hendesesi... Âlem-i uhreviyyenin haritası... Zât ve Sıfât ve şuun-u İlâhiyyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, bürhân-ı nâtıkı, tercüman-ı sâtıı... Şu âlem-i insânîyyetin mürebbisi, hikmet-i hakikîsi, mürşid ve hâdîsi... Hem bir kitab-ı hikmet ve şeriat, hem bir kitab-ı dua ve ubûdiyyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir ve mârifet gibi; bütün hâcât-ı ma’nevîyyesine karşı birer kitab ve bütün muhtelif ehl-i mesâlik ve meşârib olan evliya ve sıddıkînin, asfiya ve muhakkikînin (her birinin) meşreblerine lâyık birer risale ibraz eden bir “Kütübhane-i Mukaddese”dir...

Sebeb-i kusur tevehhüm edilen tekrârâtındaki lem’a-i i’câza bak ki: Kur’an hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı dâvet olduğundan içinde tekrar müstahsendir, belki elzemdir ve eblâğdır. Ehl-i kusurun zannı gibi değil... Zira; zikrin şe’ni; tekrar ile tenvirdir. Duânın şe’ni; terdâd ile takrirdir. Emir ve davetin şe’ni; tekrar ile te’kiddir. Hem herkes her vakit bütün Kur’anı okumağa muktedir olamaz. Fakat bir sûreye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur’aniyye ekser uzun sûrelerde derc edilerek her bir sûre bir küçük Kur’an hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için Tevhid ve Haşir ve Kıssa-i Mûsa gibi bâzı maksadlar tekrar edilmiş. Hem cismanî ihtiyâc gibi, ma’nevî hâcat dahi muhteliftir. Bazısına insân her nefes muhtaç olur. (Cisme Hava, ruha Hû gibi). Bâzısına her saat (Bismillâh gibi) ve hâkezâ...

Səs yoxdur