Sözler | Yirmiİkinci Söz | 282
(279-310)
DÖRDÜNCÜ BÜRHAN

Ey muannid arkadaş! Gel, sana daha acibini göstereceğim. Bak, bu memlekette bütün bu işler, bu şeyler değişti, değişiyor, bir hâlette durmuyor. Dikkat et ki, bu gördüğümüz câmid cisimler, hissiz kutular; birer hâkim-i mutlak sûretini aldılar; âdeta herbir şey, bütün eşyaya hükmediyor. İşte bu yanımızdaki bu makineye bak; (Hâşiye-6) güya emrediyor. İşte onun tezyinatına ve işlemesine lâzım levazımat ve maddeler, uzak yerlerden koşup geliyorlar. İşte oraya bak: O şuursuz cisim (Hâşiye-7) güya bir işaret ediyor, en büyük bir cismi, kendine hizmetkâr ediyor, kendi işlerinde çalıştırıyor. Daha başka şeyleri bunlara kıyas et. Âdeta herbir şey, bütün bu âlemdeki hilkatleri musahhar ediyor. Eğer, o gizli zâtı kabûl etmezsen, bütün bu memleketteki taşında, toprağında, hayvanında, insâna benzer mahlûklarda; o zâtın bütün hünerlerini, san’atlarını, kemâlâtlarını, birer birer (o şeylere) vereceksin. İşte, aklın uzak gördüğü birtek mu’ciznümâ zâtın bedeline, milyarlar onun gibi mu’ciznümâ, hem birbirine zıd, hem birbirine misil, hem birbiri içinde bulunsun; bu intizâm bozulmasın, ortalığı karıştırmasınlar. Halbuki bu koca memlekette iki parmak karışsa, karıştırır. Çünki: Bir köyde iki müdür, bir şehirde iki vali, bir memlekette iki pâdişah bulunsa, karıştırır. Nerede kaldı, hadsiz hâkim-i mutlak beraber bulunsun!


BEŞİNCİ BÜRHAN

Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et ve bütün bu şehrin zînetlerine bak ve bütün bu memleketin tanzimatını gör ve bütün bu âlemin san’atlarını tefekkür et! İşte bak: Eğer nihayetsiz mu’cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zâtın kalemi işlemezse, bu nakışları sâir şuursuz sebeblere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse, o vakit ya bu memleketin her bir taşı, her bir otu, öyle mu’ciznümâ nakkaş, öyle bir hârikulâde kâtib olması lâzımgelir ki, bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar san’atı dercedebilsin.


Hâşiye-6: Makine, meyvedâr ağaçlara işarettir. Çünki, yüzer tezgâhları, fabrikaları incecik dallarında taşıyor gibi; hayret-nümâ yaprakları, çiçekleri, meyveleri dokuyor, süslendiriyor, pişiriyor, bizlere uzatıyor. Halbuki çam ve katran gibi muhteşem ağaçlar, kuru bir taşta tezgâhını atmış çalışıp duruyorlar.

Hâşiye-7: Hububata, tohumlara, sineklerin tohumcuklarına işarettir. Meselâ bir sinek bir kara ağacın yaprağında yumurtasını bırakır. Birden o koca kara ağaç, yapraklarını o yumurtalara bir rahm-ı mâder, bir beşik, bal gibi bir gıda ile dolu bir mahzene çeviriyor. Âdeta o meyvesiz ağaç, o sûrette zîruh meyveler veriyor.

Səs yoxdur