Sözler | YirmiDördüncü Söz | 333
(332-364)

Ve sıfatlarının tecelliyatında başka başka, fakat birbirini gösterir mukaddes zuhûratı var. Ve ef’alinin cilvelerinde çeşit çeşit, fakat birbirini ikmâl eder hikmetli tasarrufâtı var. Ve rengârenk san’atında ve mütenevvi’ masnuatında çeşit çeşit, fakat birbirini temaşa eder haşmetli Rubûbiyyeti vardır. Bununla beraber kâinatın herbir âleminde, herbir tâifesinde, Esmâ-i Hüsnâdan bir ismin ünvanı tecelli eder. O isim o dairede hâkimdir. Başka isimler orada ona tâbidirler, belki onun zımnında bulunurlar. Hem mahlûkatın herbir tabakasında az ve çok, küçük ve büyük, has ve âmm herbirisinde has bir tecelli, has bir Rubûbiyyet, has bir isimle cilvesi vardır. Yâni, o isim herşeye muhit ve âmm olduğu halde öyle bir kasd ve ehemmiyetle bir şeye teveccüh eder; güya o isim yalnız o şeye hastır. Hem bununla beraber Hâlık-ı Zülcelâl, herşeye yakın olduğu halde, yetmiş bine yakın nuranî perdeleri vardır.

Meselâ: Sana tecelli eden Hâlık isminin mahlûkıyetindeki cüz’î mertebesinden tut, tâ bütün kâinatın Hâlıkı olan mertebe-i kübrâ ve ünvan-ı âzama kadar ne kadar perdeler bulunduğunu kıyas edebilirsin.

Demek bütün kâinatı arkada bırakmak şartıyla mahlûkıyetin kapısından Hâlık isminin müntehasına yetişirsin, daire-i sıfâta yanaşırsın. Mâdem, perdelerin birbirine temaşa eder pencereleri var. Ve isimler birbiri içinde görünüyor. Ve şuunat, birbirine bakar. Ve temessülât, birbiri içine girer. Ve ünvanlar, birbirini ihsas eder. Ve zuhurat, birbirine benzer. Ve tasarrufat, birbirine yardım edip itmam eder. Ve Rubûbiyyetin mütenevvi terbiyeleri, birbirine imdad edip muâvenet eder. Elbette gerektir ki, Cenâb-ı Hakk’ı bir isimle, bir ünvan ile, bir Rubûbiyyetle ve hâkezâ.. tanısa, başka ünvanları, Rubûbiyyetleri, şe’nleri, içinde inkâr etmesin. Belki, herbir ismin cilvesinden sâir Esmâya intikal etmezse zarar eder. Meselâ: Kadîr ve Hâlık isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse gaflet ve tabiat dalâletine düşebilir. Belki lâzım gelir ki, onun nazarı, daima karşısında



okusun, görsün. Onun kulağı her şeyden



dinlesin, işitsin. Onun lisanı



desin, ilan etsin. İşte Kur’an-ı Mübîn



fermaniyle, zikrettiğimiz hakîkatlara işaret eder.

Səs yoxdur