Sözler | YirmiBeşinci Söz | 441
(365-462)

ifade ettikleri hakîkat-ı Rahîmâne-i Müdebbirâneyi



ifade ettiği hakîkat azîme ile



ifade ettiği hakîkat-ı rakibâneyi



ifade ettiği hakîkat-ı muhita gibi



ifade ettiği akrebiyyeti



işaret ettiği hakîkat-ı ulviyyeyi



ifade ettiği hakîkat-ı câmia gibi bütün uhrevî ve dünyevî, ilmî ve amelî erkân-ı sitte-i îmâniyyenin herbirisini tafsilen ve erkân-ı hamse-i İslâmiyyenin herbirisini kasden ve cidden ve saadet-i dâreyni te’min eden bütün düsturları görür, gösterir. Müvazenesini muhafaza edip, tenâsübünü idame edip o hakaikın hey’et-i mecmuasının tenâsübünden hasıl olan hüsün ve cemâlin menbaından Kur’anın bir i’câz-ı mânevîsi neş’et eder.

İşte şu sırr-ı azîmdendir ki; ulemâ-i ilm-i Kelâm, Kur’anın şâkirdleri oldukları halde, bir kısmı onar cild olarak erkân-ı îmâniyeye dair binler eser yazdıkları halde, Mu’tezile gibi aklı nakle tercih ettikleri için Kur’anın on âyeti kadar vuzuh ile ifade ve kat’î isbat ve ciddî ikna edememişler.

Səs yoxdur