Sözler | YirmiYedinci Söz | 496
(480-496)

Zâten onlar azdırlar, çabuk da intibaha gelirler. Diğer kısım ise gayet müdhiş mağrur insânlardır ki; mezhebsizliklerini, Müçtehidîn-i İzâma müsâvat dâvası altında neşretmek istiyorlar ve dinsizliklerini, sahabeye karşı müsavat dâvası altında icra etmek istiyorlar. Çünki evvelen: O ehl-i dalâlet sefahete girmiş, sefahette tiryaki olmuş; sefahete mâni olan tekâlif-i Şer’iyyeyi yapamıyor. Kendine bir bahane bulmak için der ki: “Şu mesâil, içtihadiyyedirler. O mesâilde, mezhebler birbirine muhalif gidiyor. Hem onlar da bizim gibi insânlardır; hatâ edebilirler. Öyle ise biz de onlar gibi içtihad ederiz, istediğimiz gibi ibâdetimizi yaparız. Onlara tâbi olmaya ne mecburiyetimiz var?” İşte bu bedbahtlar, bu desise-i şeytâniyye ile, baş-larını mezahibin zincirinden çıkarıyorlar. Bunların şu dâvaları ne kadar çürük, ne kadar esassız olduğu Yirmiyedinci Söz’de kat’î bir sûrette gösterildiğinden ona havale ederiz.

Sâniyen; o kısım ehl-i dalâlet baktılar ki, müçtehidînlerde iş bitmiyor. Onların omuzlarındaki yalnız nazariyât-ı diniyyedir. Halbuki bu kısım ehl-i dalâlet, zaruriyât-ı dîniyyeyi terk ve tağyir etmek istiyorlar. “Onlardan daha iyiyiz” deseler, mes’eleleri tamam olmuyor. Çünki; müçtehidîn, nazariyâta ve kat’î olmayan teferruata karışabilirler. Halbuki bu mezhebsiz ehl-i dâlalet, zaruriyât-ı diniyyede dahi fikirlerini karıştırmak ve kabil-i tebdil olmayan mesâili tebdil etmek ve kat’î erkân-ı İslâmiyyeye karşı gelmek istediklerinden; elbette zaruriyât-ı diniyyenin hameleleri ve direkleri olan sahabelere ilişecekler. Heyhat! Değil bunlar gibi insân sûretindeki hayvanlar, belki hakikî insânlar ve hakikî insânların en kâmilleri olan evliyanın büyükleri; sahabenin küçüklerine karşı müsavat dâvasını kazanamadıkları, gayet kat’î bir sûrette Yirmiyedinci Söz’de isbat edilmiştir.




* * *
Səs yoxdur