Sözler | YirmiDokuzuncu Söz | 530
(504-534)

Ömr-ü fıtrîsi var ise, alâ-külli-hal bir ecel-i fıtrîsi vardır. Gayet geniş bir istikra ve tetebbu ile sabittir ki, öyle şeyler mevtin pençesinden kendini kurtaramaz. Evet nasılki insân küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insândır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır. Hem nasılki, kâinatın bir nüsha-i Musağğarası olan bir şecere-i zîhayat, tahrib ve inhilâlden başını kurtaramaz. Öyle de: Şecere-i hilkatten teşa’ub etmiş olan silsile-i kâinat tâmir ve tecdid için, tahribden, dağılmaktan kendini kurtaramaz. Eğer dünyanın ecel-i fıtrîsinden evvel irade-i ezeliyyenin izni ile, hâricî bir maraz veya muharrib bir hâdise başına gelmezse ve onun Sâni’-i Hakîm’i dahi ecel-i fıtrîden evvel onu bozmazsa, herhalde hattâ fennî bir hesab ile bir gün gelecek ki:



mânaları ve sırları, Kadîr-i Ezelî’nin izni ile tezahür edip, o dünya olan büyük insân sekerata başlayıp acib bir hırıltı ile ve müdhiş bir savt ile fezâyı çınlatıp dolduracak, bağırıp ölecek; sonra emr-i İlâhî ile dirilecektir.


İNCE REMİZLİ BİR MES’ELE

Nasılki su, kendi zararına olarak incimad eder. Buz, buzun zararına temeyyu eder. Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir. Lâfz, mâna zararına kalınlaşır. Ruh, cesed hesabına zaifleşir. Cesed, ruh hesabına inceleşir. Öyle de: Âlem-i kesif olan dünya, âlem-i lâtif olan âhiret hesabına, hayat makinesinin işlemesiyle şeffaflaşır, lâtifleşir. Kudret-i Fâtıra, gayet hayret verici bir faaliyetle kesif, câmid, sönmüş, ölmüş eczalarda nur-u hayatı serpmesi, bir remz-i kudrettir ki; âlem-i lâtif hesabına şu âlem-i kesifi nur-u hayat ile eritiyor, yandırıyor, ışıklandırıyor, hakîkatını kuvvetleştiriyor. Evet, hakîkat ne kadar zaif ise de ölmez, sûret gibi mahvolmaz. Belki teşahhuslarda, sûretlerde seyr ü sefer eder. Hakîkat büyür, inkişaf eder, gittikçe genişlenir. Kışır ve sûret ise eskileşir, inceleşir, parçalanır. Sâbit ve büyümüş hakîkatın kametine yakışmak için daha güzel olarak tazeleşir. Ziyâde ve noksan noktasında hakîkatla sûret, mâkûsen mütenasibdirler. Yâni: Sûret kalınlaştıkça, hakîkat inceleşir. Sûret inceleştikçe, hakîkat o nisbette kuvvet bulur. İşte şu kanun, kanun-u tekâmüle dâhil olan bütün eşyaya şamildir. Demek herhalde bir zaman gelecek ki: Kâinat hakîkat-ı uzmâsının kışır ve sûreti olan âlem-i şehadet, Fâtır-ı Zülcelâl’in izniyle parçalanacak. Sonra daha güzel bir sûrette tazelenecektir.

Səs yoxdur