Sözler | Otuzİkinci Söz | 615
(590-652)

İşte bu mertebe o kadar kolaydır ki; her baharda milyonlarla misâli görülüyor. İşte, bâzan şu mertebeyi isbat için âyât-ı Kur’aniyye öyle bir daireyi gösteriyor ki: Bütün zerratı haşr ve neşredecek bir kudretin tasarrufatını gösterir. Bâzan da bütün mahlûkatı fenaya gönderip, yeniden getirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Bazı, yıldızları dağıtıp, semâvatı parçalayabilir bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve âsârını gösterir. Bazı, bütün zîhayatı öldürecek, yeniden def’aten bir sayha ile diriltecek bir kudret ve hikmetin tasarrufatını ve tecelliyatını gösterir. Bazı, bütün rûy-i zeminde zîhayat olanları ayrı ayrı haşir ve neşredecek bir kudret ve hikmetin tecelliyatını gösterir. Bâzan, küre-i arzı bütün bütün dağıtacak, dağları uçuracak, düzeltip daha güzel bir sûrete çevirecek bir kudret ve hikmetin âsârını gösterir. Demek, herkese îmânı ve mârifeti farz olan haşirden başka, çok mertebe-i haşirleri dahi o kudret ve hikmetle yapabilir. Hikmet-i Rabbâniyye iktiza etmiş ise, elbette haşr ve neşr-i insânî ile beraber umum onları dahi yapacak veyahut bâzı mühimlerini yapar...

BİR SUAL: Diyorsunuz ki: “Sen Sözler’de kıyas-ı temsili çok istimal ediyorsun. Halbuki Fenn-i Mantıkça kıyas-ı temsilî, yakîni ifade etmiyor. Mesâil-i yakîniyyede bürhân-ı mantıkî lâzımdır. Kıyas-ı temsilî, Usûl-ü Fıkıh ulemâsınca zann-ı galib kâfi olan metâlibde istimal edilir. Hem de sen, temsilâtı bâzı hikâyeler sûretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz; vakıa muhalif olur?”

ELCEVAB: İlm-i Mantıkça çendan “Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat’î ifade etmiyor” denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev’i var ki; mantıkın yakînî bürhânından çok kuvvetlidir ve mantıkın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki: Bir temsil-i cüz’î vasıtasıyla bir hakîkat-ı küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakîkata bina ediyor. O hakîkatın kanununu, bir hususî maddede gösteriyor. Tâ o hakîkat-ı uzmâ bilinsin ve cüz’î maddeler, ona irca’ edilsin. Meselâ: “Güneş, nûrâniyyet vasıtasıyla, birtek zât iken; her parlak şeyin yanında bulunuyor.” temsiliyle bir kanun-u hakîkat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıd olamaz. Uzak ve yakın bir olur. Az ve çok müsavi olur. Mekân onu zabtedemez.

Hem meselâ: “Ağacın meyveleri, yaprakları; bir anda, bir tarzda kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri” bir temsildir ki, muazzam bir hakîkatın ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakîkat ve o hakîkatın kanununu gayet kat’î bir sûrette isbat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakîkatın ve o sırr-ı Ehadiyyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelanıdır.

Səs yoxdur