Sözler | Lemeât | 735
(691-746)

Yedinci Menba’ ise: Şu altı menba’dan çıkan envâr-ı sitte, birden eder imtizac. Ondan çıkar bir hüsün, bundan gelir bir hads, vâsıta-i nurânî.

Şundan çıkan bir zevktir; zevk-i i’câz bilinir, tâbirine lisanımız yetişmez. Fikir dahi kasırdır; görünür de tutulmaz o nücum-u âsumânî.

Onüç asır müddette meyl-üt tahaddî varmış Kur’anın a’dâsında, şevk-i taklid uyanmış Kur’anın ahbabında. İşte i’câzın bir bürhânı...

Şu iki meyl-i şedidle yazılmıştır meydanda, milyonlarla kütüb-ü arabiyye, gelmiştir kütübhane-i vücûda. Onlar ile Tenzil’i düşerse bir mizanı.

Muvâzene edilse, değil dânâ-i bî-müdânî, hattâ en âmî adam, göz kulakla diyecek: Bunlar ise insânî, şu ise âsumânî!

Hem de hükmedecek: Şu bunlara benzemez, rütbesinde olamaz. Öyle ise ya umumdan aşağı; bu ise, bilbedâhe mâlûm olmuş butlanı.

Öyle ise, umumun fevkindedir, mazmunları o kadar zamanda, kapı açık, beşere vakfedilmiş; kendine dâvet etmiş ervah ile ezhanı!

Beşer onda tasarruf, kendine de maletmiş. Onun mazmunları ile yine Kur’ana karşı çıkmamış, hiçbir zaman çıkamaz; geçti zaman-ı imtihanı.

Sâir kitablara benzemez, onlara makîs olmaz; zira yirmi sene zarfında müneccemen hâcetlere nisbeten nüzulü; müteferrik mütekatı’, bir hikmet-i Rabbânî.

Esbab-ı nüzulü muhtelif, mütebayin. Bir maddede es’ile mütekerrir, mütefâvit. Hâdisat-ı ahkâmı müteaddid, mütegayyir. Muhtelif, mütefârık nüzulünün ezmanı.

Hâlât-ı telâkkisi: Mütenevvi’, mütehâlif. Aksam-ı muhatâbı: Müteaddid, mütebâid. Gayât-ı irşâdında: Mütederric, mütefâvit. Şu esaslara müstenid binâî, hem beyânî,

Cevabî, hem hitâbî. Bununla da beraber selâset ve selâmet, tenâsüb ve tesânüd, kemâlini göstermiş; işte onun şâhidi: Fenn-i Beyân-ı Maânî.

Kur’anda bir hassa var; başka kelâmda yoktur. Bir kelâmı işitsen, asıl sahib-i kelâmı arkasında görürsün, ya içinde bulursun. Üslûb: Âyine-i insânî.

Ey sâil-i misâlî! Sen ki îcaz istedin; ben de işaret ettim. Eğer tafsil istersen, haddimin haricinde!.. Sinek seyretmez âsumânı.

Zira o kırk envâ-ı i’câzından yalnız bir tekini ki, cezâlet-i nazmıdır; İşârât-ül İ’cazda sıkışmadı tibyanı.

Səs yoxdur