Sözler | KONFERANS | 753
(747-774)

İşte Bediüzzaman Said Nursî; Kur’an-ı Kerîm’deki bu asrın muhtaç olduğu hakîkatları keşfedip, Nur Risâlelerinde, herkesin kabiliyeti nisbetinde istifâde edebileceği bir tarzda tefsir ve îzah etmek muvaffakıyetine mazhar olmuştur. Bunun içindir ki: Risâle-i Nur, emsali görülmemiş bir şâheserdir kanaatına varılmıştır.

Ve yine Risâle-i Nur’daki bu imtiyazdan dolayıdır ki, bu mübârek İslâm milletinden milyonlarca bahtiyar kimseler, tercihan ve ziyâde bir ihtiyâc duyarak, büyük bir iştiyak ve sevgiyle senelerce devam eden tazyikatlar içerisinde Risâle-i Nur’u okumuşlardır.

Hem Risâle-i Nur ihtiyâc zamanında te’lif edildiğinden; Türkiye ve İslâm Dünyası genişliğinde gelişmiş ve dünyayı alâkadar eden bir imtiyaza mazhar olduğunu gözlere göstermiştir...

Kıymetli kardeşlerim! Said Nursî kırk sene evvel İstanbul’da iken, “Kim ne isterse sorsun” diye, hârikulâde bir ilânat yapmıştır. Bunun üzerine o zamanın meşhur âlim ve allâmeleri, Bediüzzaman’ın hücresine kafile kafile gidip, her nevi ilimlere ve muhtelif mevzulara dair sordukları en müşkil, en muğlak sualleri, Bediüzzaman duraklamadan, doğru olarak cevaplandırmıştır.

Böyle had ve hududu tâyin edilmeyen, yâni “şu veya bu ilimde veya mevzuda, kim ne isterse sorsun” diye bir kayıt konulmadan ilânat yapmak ve neticede daima muvaffak olmak; beşer tarihinde görülmemiş ve böyle ihâtalı ve yüksek bir ilme sahip böyle bir İslâm dâhîsi, şimdiye kadar zuhur etmemiştir (Asr-ı Saadet müstesna).

Hattâ o zamanlarda, Mısır Câmi-ül Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahid Efendi, İstanbul’a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan’ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul’da bulunan Bediüzzaman Said Nursî’yi ilzam edemeyen İslâm ulemâsı, Şeyh Bahîd’den bu genç hocanın (Bediüzzaman’ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahid de, bu teklifi kabûl ederek bir münâzara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Camii’nden çıkılıp “çayhâne”ye oturulduğunda, bunu fırsat telâkki eden Şeyh Bahîd Efendi, Bediüzzaman Said Nursî’ye hitaben:


yâni: “Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?” Şeyh Bahîd Efendi hazretlerinin bu sualden maksadı; Bediüzzaman Said Nursî’nin, şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değildi.

Səs yoxdur