Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 179
(150-214)

Başlarını yesin, dünyalarını tamamen bıraktığım, ve ayaklarına dolaşsın, siyasetlerini büsbütün terkettiğim halde; düşündükleri bahaneler, evhamlar elbette asılsız olduğundan, onlara müracaatla, o evhamlara bir hakîkat vermek istemiyorum. Eğer uçları, ecnebi elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı, değil sekiz sene, belki sekiz saat kalmıyacak, tereşşuh edecekti; kendini gösterecekti. Halbuki sekiz senedir birtek gazete okumak arzum olmadı ve okumadım. Dört senedir burada taht-ı nezarette bulunuyorum; hiçbir tereşşuh görünmedi. Demek Kur’ân-ı Hakîmin hizmetinin, bütün siyasetlerin fevkınde bir ulviyeti var ki, çoğu yalancılıktan ibaret olan dünya siyasetine tenezzüle meydan vermiyor.

Adem-i müracaatımın ikinci sebebi şudur ki: Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı hak dâva etmek, bir nevi haksızlıktır. Bu nevi haksızlığı irtikâb etmek istemem.

Üçüncü Suâliniz: Dünyanın siyasetine karşı ne için bu kadar lâkaydsın? Bu kadar safahat-ı âleme karşı tavrını hiç bozmuyorsun? Bu safahatı hoş mu görüyorsun? Veyahud korkuyor musun ki, sükût ediyorsun?

Elcevap: Kur’ân-ı Hakîmin hizmeti, beni şiddetli bir sûrette siyaset âleminden men’etti. Hatta düşünmesini de bana unutturdu. Yoksa bütün sergüzeşt-i hayatım şâhiddir ki: Hak gördüğüm meslekte gitmeye karşı, korku, elimi tutup men’edememiş ve edemiyor. Hem neden korkum olacak! Dünya ile, ecelimden başka bir alâkam yok. Çoluk çocuğumu düşüneceğim yok. Malımı düşüneceğim yok. Hânedanımın şerefini düşüneceğim yok. Riyakâr bir şöhret-i kâzibeden ibaret olan şan ve şeref-i dünyeviyenin muhafazasına değil, kırılmasına yardım edene rahmet... Kaldı ecelim; o, Hâlık-ı Zülcelâlin elindedir. Kimin haddi var ki, vakti gelmeden ona ilişsin. Zaten “İzzetle mevti, zilletle hayata tercih edenlerdeniz.” Eski Said gibi birisi, şöyle demiş:

Belki hizmet-i Kur’ân, beni hayat-ı içtimâîye-i siyasiye-i beşeriyyeyi düşünmekten men’ediyor. Şöyle ki:

Səs yoxdur