Tarihçe-i Hayat | İkinci Kısım - Barla Hayatı | 178
(150-214)

Sözler nâmiyle envâr-ı Kur’âniyeyi bana fazla yazdırmak için, dağdağasız bir sûrette beni şu gurbette bırakıp, bir büyük merhamete çevirdi. Hem ehl-i dünya, dünyalarına karışabilecek bütün nüfuzlu ve kuvvetli rüesâları ve şeyhleri, kasabalarda ve şehirlerde bırakıp akrabalariyle beraber herkesle görüşmeye izin verdikleri halde, beni zulmen tecrid etti, bir köye gönderdi. Hiç akraba ve hemşehrilerimi, bir iki tanesi müstesna olmak üzere yanıma gelmeye izin vermedi. Benim Hâlık-ı Rahîmim, o tecridi, benim hakkımda bir azîm rahmete çevirdi. Zihnimi sâfi bırakıp, gıll ü gıştan âzâde olarak, Kur’ân-ı Hakîm’in feyzini, olduğu gibi almağa vesile etti. Hem ehl-i dünya, bidayette, iki sene zarfında iki âdi mektub yazdığımı çok gördü. Hatta şimdi bile, on veya yirmi günde veya bir ayda bir iki misafirin sırf âhiret için yanıma gelmesini hoş görmediler, bana zulmettiler. Benim Rabb-ı Rahîmim ve Hâlık-ı Hakîmim, o zulmü bana merhamete çevirdi ki, doksan sene ma’nevî bir ömrü kazandıracak şu şuhûr-u selâsede, beni bir halvet-i mergûbeye ve bir uzlet-i makbûleye koymağa çevirdi. Elhamdülillâhi Alâ Külli Hâl. İşte hâl ve istirahatim böyle...

İkinci Suâliniz: Neden vesika almak için müracaat etmiyorsun?

Elcevap: Şu mes’elede ben kaderin mahkûmuyum, ehl-i dünyanın mahkûmu değilim. Kadere müracaat ediyorum. Ne vakit izin verirse, rızkımı buradan ne vakit keserse, o vakit giderim. Şu ma’nanın hakîkatı şudur ki:

Başa gelen her işte iki sebeb var: Biri zâhirî, diğeri hakîki. Ehl-i dünya zâhirî bir sebeb oldu, beni buraya getirdi. Kader-i İlâhî ise, sebeb-i hakîkidir; beni bu inzivaya mahkûm etti. Sebeb-i zâhirî zulmetti, sebeb-i hakîki ise adâlet etti. Zâhirîsi şöyle düşündü : “Şu adam, ziyâdesiyle ilme ve dine hizmet eder, belki dünyamıza karışır” ihtimaliyle beni nefyedip üç cihetle katmerli bir zulüm etti. Kader-i İlâhî ise, benim için gördü ki, hakkıyle ve ihlâsla ilme ve dîne hizmet edemiyorum; beni bu nefye mahkûm etti. Onların bu katmerli zulmünü muzâaf bir rahmete çevirdi. Mâdemki nefyimde kader hâkimdir ve o kader âdildir, ona müracaat ederim. Zâhirî sebeb ise, zâten bahane nev’inden birşeyleri var. Demek onlara müracaat ma’nasızdır. Eğer onların elinde bir hak veya kuvvetli bir esbab bulunsaydı, o vakit onlara karşı da müracaat olunurdu.

Səs yoxdur