Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 285
(281-398)

Ben kasemle te’min ederim ki: Bir küçük risâleyi kendine bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye vermiş hükmüne geçer. Belki herbir sahifesi, bir okka şeker kadar beni memnun eder.

İkinci Madde: Maatteessüf Risâle-i Nur’un, îmansız ve emansız cinnî ve insî düşmanları, onun çelik gibi metin kal’alarına, elmas kılıncı gibi kuvvetli hüccetlerine mukabele edemediklerinden çok gizli desîseler ve hafi vasıtalarla, haberleri olmadan, yazanların şevklerini kırmak ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şeytancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Husûsan burada ihtiyaç pek çok ve yazıcılar pek az, düşmanlar çok dikkatli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan; bu memleketi, o nurlardan bir derece mahrum ediyorlar.

Benim ile hakîkat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam, hangi Risâleyi açsa, benim ile değil, hâdim-i Kur’ân olan üstadıyle görüşür ve hakâik-ı îmaniyeden zevkle bir ders alabilir.

................................................

Sabrinin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel, o mektubun ma’nevî te’siriyle bu âyeti,


Âyetiyle beraber düşünürken, birden hatırıma geldi: Risâle-i Nur bu derece kuvvetli işâret-i Kur’âniyeye ve Şâkirdlerinin bu kadar kıymetli beşâret-i Kur’âniyeye ve şâkirdlerinin bu kadar kıymetli beşârât-ı Kur’âniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetinin sırrı ve hikmeti, musîbetin azameti ve dehşetidir ki; hiç bir eserin mazhar olamadığı bir kudsî takdir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet, onun fevkalâde büyüklüğünde değil, belki musîbetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi az olduğu halde, gâyet büyük bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu iki Âyet de, işâret ve beşaret-i Kur’âniyede ifade eder ki: “Risâle-i Nur dâiresine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler.” diye müjde veriyor.

Evet, ba’zı vakit olur ki bir nefer, gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.

Səs yoxdur