Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 288
(281-398)

Halbuki onlara dehşet veren bir zaman sonra gelecek olan istibdâtların zaîf bir gölgesini, asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyân etmişler. Maksad doğru, fakat hedef hatâ. İşte Eski Said de, eski zamanda, böyle acib bir istibdâdı hissetmiş; ba’zı âsârında ona hücum ile beyânâtı var. O müdhiş istibdâd-ı acibeye karşı meşruta-i meşrûayı bir vâsıta-i necat görüyordu. Ve “hürriyet-i şer’iyye, Kur’ân’ın ahkâmı dâiresindeki meşveretle, o müdhiş musîbeti def’eder.” diye düşünüp öyle çalışmış.

Hem “Münâzarat Risâlesi”nin ruhu ve esası hükmünde olan hâtimesindeki Medreset-üz-zehra’nın hakîkatı ise, istikbâlde çıkacak olan Risâle-i Nur Medresesine bir zemin ihzar etmek idi ki, bilmediği halde ihtiyarsız olarak ona sevkolunuyordu. Bir hiss-i kablelvuku’ ile o nurânî hakîkatı maddî sûretinde arıyordu. Sonra o hakîkatın maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı. Sultan Reşad (Merhum), on dokuz bin altun lirayı, Van’da temeli atılan o Medreset-üz-zehra’ya verdi, temel atıldı, fakat sâbık Harb-i Umûmî çıktı, geri kaldı. Beş altı sene sonra Ankara’ya gittim, yine o hakîkata çalıştım. İki yüz meb’usdan yüz altmış üç meb’usun imzalariyle, o medresemize yüz elli bin banknota iblâğ ederek, o tahsisat kabul edildi. Fakat, binler teessüf, medreseler kapandı, o hakîkat geri kaldı. Fakat Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, o medresenin ma’nevî hüviyeti Isparta vilâyetinde te’sis edildi, Risâle-i Nur’u tecessüm ettirdi.

İnşâallah istikbâlde, Risâle-i Nur şâkirdleri, o âlî hakîkatın maddî sûretini de te’sis etmeye muvaffak olacaklar...

SAİD NURSÎ


* * *


................................................

Risâle-i Nur’un yüksek, kıymetdar hizmet-i îmaniyesi onlara kâfi olarak kanaat veriyordu. O şâkirdlerin gâyet keskin kalb basireti şöyle bir hakîkatı anlamış ki: Risâle-i Nur ile hizmet ise, îmanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor.

Səs yoxdur