Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 289
(281-398)

Bir adamın îmanını kurtarmak ise, on mü’mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevablıdır. Çünkü: Îman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine küre-i arz kadar bir saltanat-ı bâkiyeyi te’min eder. Velâyet ise, mü’minin Cennet’ini genişletir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on adamı vali yapmaktan daha sevablı bir hizmettir.

İşte bu dakik sırrı senin Isparta’lı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki; benim gibi biçâre, günahkâr bir adamın arkadaşlığını, evliyâlara eğer −bulunsaydı müçtehidlere dahi− tercih ettiler. Bu hakîkata binâen; bu şehre bir kutub, bir Gavs-ı Âzam gelse, “Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım.” dese; sen, Risâle-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın!

Said Nursî


* * *


Risâle-i Nur Talebelerinden bir kısım kardeşlerimin, benim haddimin çok fevkınde hüsn-ü zanlarını ta’dil etmek için ihtar edilen bir muhaveredir.

Bundan kırk sene evvel, büyük kardeşim Molla Abdullah (Rahmetullahi Aleyh) ile bir muhaveremi hikâye ediyorum:

O merhum kardeşim, evliya-i azîmeden Hazret-i Ziyaeddinin (Kuddise sırruhu) has müridi idi. Ehl-i tarikatça, mürşidinin hakkında müfritane muhabbet ve hüsn-ü zan etse de, makbul gördükleri için, o merhum kardeşim dedi ki: “Hazret-i Ziyaeddin, bütün ulûmu biliyor; kâinatta, kutb-u âzam gibi herşeye ıttılaı var.” Beni, onunla rabtetmek için hârika makamlarını beyân etti. Ben de o kardeşime dedim ki: “Sen mübalâğa ediyorsun. Ben onu görsem, çok mes’elelerde onu ilzam edebilirim. Hem sen, benim kadar hakîki onu sevmiyorsun. Çünkü, kâinattaki ulûmları bilir bir kutb-u âzam sûretinde tahayyül ettiğin bir Ziyaeddin’i seversin; yâni o ünvan ile bağlısın, muhabbet edersin. Eğer perde-i gayb açılsa, hakîkatı görünse, senin muhabbetin ya zâil olur veyahut dörtte birisine iner.

Səs yoxdur