Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 300
(281-398)

Cenâb-ı Hak bize nur ve nurânî vazîfe vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadıkları halde, onların karanlıklı oyunlarına vazîfemizin zararına bakmaya tenezzül etmek, hatâdır. Bize ve merakımıza, dâiremiz içindeki ezvak-ı ma’nevîye ve envâr-ı îmaniye kâfi ve vâfidir.


SAİD NURSÎ


* * *


Bugünlerde Risâle-i Nur’a sûikasd edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin, haklarında bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduaya teşebbüs ettim. Birden Isparta’ya kıyamadım, beddua yerine: “Yâ Rab! Isparta, Risâle-i Nur’un bir Medreset-üz-zehra’sıdır. Oradaki fena me’murları dahi ıslâh eyle, ve hüsn-ü âkıbet ver” diye duâ eyledim ve ediyorum.

SAİD NURSÎ


* * *


Aziz Sıddık Fedakâr Kardeşlerim,

Nurlar; bil’akis Isparta tevakkufuna karşı buralarda inkişâfat ile tezahür etti.


En ziyâde bize nezaretle, bizimle ve siyasetle alâkadar mühim bir zât geldi. Ona dedim ki: “Bu on sekiz senedir sizlere müracaat etmedim ve hiç gazete okumadım. Bu sekiz aydır bir def’a, Cihanda ne oluyor? diye sormadım. Üç senedir buradan işitilen radyoyu dinlemedim, tâ ki kudsî hizmetimize ma’nevî zarar gelmesin. Bunun sebebi şudur ki: Îman hizmeti, îman hakâikı, bu kâinatta herşeyin fevkındedir. Hiç bir şeye tâbi ve âlet olamaz! Fakat bu zamanda ehl-i gaflet ve dalâlet ve dinini dünyaya satan ve bâki elmasları şişeye tebdil eden gafil insanlar nazarında o hizmet-i îmaniyeyi hâriçteki kuvvetli cereyanlara tâbi ve âlet telâkki etmek

Səs yoxdur