Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 302
(281-398)

Âlem-i insaniyette ve İslâmiyette üç muazzam mes’ele olan îman ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı îman hakîkatları olduğundan, bu hakâik-ı îmaniye-i Kur’âniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tâbi ve âlet edilmemek ve elmas gibi o Kur’ân’ın hakîkatlarını, dini dünyaya satan veya âlet eden adamların nazarında cam parçalarına indirmemek ve en kudsî ve en büyük vazîfe olan îmanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için Risâle-i Nur’un has ve sâdık talebeleri gâyet şiddet ve nefretle siyasetten kaçıyorlar. Hatta sizin bu kardeşiniz, siz de bilirsiniz, bu on sekiz senedir, o kadar muhtaç olduğum halde siyasete, hayat-ı içtimâîyeye temas etmemek için hükümete karşı bir tek müracaatım olmadığı gibi, bu sekiz-dokuz aydır, Küre-i Arzın bu herc ü mercini bir tek def’a ne suâl ve ne de merak ettim.

SAİD NURSÎ


* * *


Ey Kardeşlerim,

Sizler biliyorsunuz ki bizim mesleğimizde benlik, enâniyet, şân ve şeref perdesi altında makam sâhibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz; onu ihsas eden hâletten şiddetle içtinâb ediyoruz. Elbette burada, altı-yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki ben, şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. Bana, haddimden fazla mevki vermeyiniz diye sizden darılıyorum. Yalnız, Kur’ân-ı Hakîm’in bu zamanda bir mu’cize-i ma’nevîyesi olan Risâle-i Nur hesabına ve ben de onun bir şâkirdi olmak haysiyetiyle, ona karşı tasdikkârane teslimi ve irtibatı şâkirane kabul ediyorum. İşte bu derece enâniyetten ve benlikden ve şân ü şeref nâmı altındaki riyakârlıktan kaçmayı düstûr-u hareket ittihaz eden adamlara karşı, ehl-i hükümetin, ehl-i idare ve zâbıtanın evhama düşmeleri, ne kadar ma’nasız ve lüzumsuz olduğunu divâneler de anlar.

SAİD NURSÎ


* * *
Səs yoxdur