Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 362
(281-398)

Üçüncüsü: Her asırda binlerle efradı bulunan ve her fende dâhiyane ileri giden ve muhtelif mesleklerde çalışan, ve ümmetinde yetişen hadsiz muhakkik ve mütebahhir ulemâsının cemâat-ı uzmasının tevâfukla ve ilmelyakîn derecesinde tasdikleridir. Demek; bu Zâtın Vahdâniyyete şehâdeti şahsî ve cüz’i değil, belki, umûmî ve küllî ve sarsılmaz ve bütün şeytanlar toplansa, karşısına hiçbir cihetle çıkamaz bir şehâdettir, diye hükmetti. İşte, Asr-ı Saadette aklıyla beraber seyahat eden dünya misafiri ve hayat yolcusunun o medrese-i nurânîyeden aldığı derse kısa bir işâret olarak, Birinci Makam’ın On Altıncı Mertebesinde böyle:


denilmiştir.

Sonra, bu dünyada hayatın gâyesi ve hayatın hayatı îman olduğunu bilen bu yorulmaz ve tok olmaz yolcu, kendi kalbine dedi ki: “Aradığımız Zâtın sözü ve kelâmı denilen bu dünyada en meşhur ve en parlak ve en Hâkim ve ona teslim olmıyan herkese, her asırda meydan okuyan Kur’ân-ı Mu’cizü’l Beyân nâmındaki kitaba müracaat edip, O ne diyor, bilelim. Fakat, en evvel bu kitap, bizim Hâlıkımızın kitabı olduğunu isbat etmek lâzımdır” diye taharriye başladı.

Səs yoxdur