Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 368
(281-398)

ve hurûf-u Kur’âniye ne kadar muntazam, esrarlı ve ma’nalı olduğunu gösteren “Rumûzat-ı Semâniye” nâmındaki sekiz küçük risâleler ve sûre-i Fethin âhirki âyeti, beş vecihle ihbâr-ı gaybî cihetinde mu’cizeliğini isbat eden küçük bir risâle gibi Risâle-i Nur’un herbir cüz’ü; Kur’ân’ın bir hakîkatını, bir nûrunu izhâr etmesi, Kur’ân’ın misli olmadığına ve mu’cize ve hârika olduğuna ve bu âlem-i şehâdette âlem-i gaybın lîsanı ve bir Allâmül-Guyûb’un kelâmı bulunduğuna bir imzadır.

İşte; altı noktada ve altı cihette ve altı makamda işâret edilen Kur’ân’ın mezkûr meziyetleri ve hâsiyetleri içindir ki, haşmetli hâkimiyet-i nurânîyesi ve azametli saltanat-ı kudsiyesi asırların yüzlerini ışıklandırarak, zemin yüzünü dahi bin üç yüz sene tenvir ederek kemâl-i ihtiramla devam etmesi, hem o hâsiyetleri içindir ki, Kur’ân’ın herbir harfi, hiç olmazsa on sevabı ve on hasenesi olması ve on meyve-i bâkî vermesi, hatta bir kısım âyâtın ve sûrelerin herbir harfi, yüz ve bin ve daha ziyâde meyve vermesi ve mübârek vakitlerde her harfin nûru ve sevabı ve kıymeti, ondan yüzlere çıkması gibi kudsî imtiyazları kazanmış diye dünya seyyahı anladı ve kalbine dedi: İşte böyle her cihetle mu’cizatlı bu Kur’ân; sûrelerinin icmaiyle ve âyâtının ittifakiyle ve envârının tevâfukiyle ve semerat ve âsârının tetabukiyle, birtek Vâcibül-Vücûd’un vücûduna ve vahdetine ve sıfât ve esmâsına, delillerle isbat sûretinde öyle şehâdet etmiş ki, bütün ehl-i îmanın hadsiz şehâdetleri, O’nun şehâdetinden tereşşuh etmişler.

İşte; bu yolcunun, Kur’ân’dan aldığı ders-i tevhid ve îmana kısa bir işâret olarak, Birinci Makamın On Yedinci Mertebesinde böyle:


denilmiştir.

Səs yoxdur