Tarihçe-i Hayat | Dördüncü Kısım - Kastamonu Hayatı | 394
(281-398)

Evet, ebedînin sadık dostu, ebedî olacak. Ve bâkinin âyine-i zîşuuru, bâki olmak lâzım gelir.

Hayvanların ruhları bâki kalacağını.. ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml’i ve Nâka-i Sâlih (A.S.); ve Kelb-i Ashab-ı Kehf gibi ba’zı efrâd-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâkî âleme gideceği.. ve herbir nev’in, arasıra isti’mal için birtek cesedi bulunacağı.. rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakîkat, hem rahmet ve Rubûbiyyet öyle iktiza ederler.

Ey Kadir-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur; Senin mülkünde, yalnız Senin kuvvet ve kudretinle.. ve ancak Senin irâde ve tedbirlerinle.. ve rahmet ve hikmetinle, Rubûbiyyetinin emirlerine teshir ve fıtrî vazîfelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi için değil. belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lîsan-ı hal ve lîsan-ı kal ile Sâni’lerini ve Ma’bûdlarını kusurdan, şerikten takdis; ve ni’metlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibâdet-i mahsusasını yapıyorlar...

Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes! Bütün zîruhların tesbihatiyle Seni takdis etmek niyet edip


diyorum.

Yâ Rabbel-âlemin! Yâ İlâhel-Evvelîne Vel-Âhirîn! Yâ Rabbes-Semâvati Vel-Aradîn! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın tâlimiyle ve Kur’ân-ı Hakîm’in dersiyle anladım ve îman ettim ki: Nasıl sema, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan; efrâdiyle, eczasiyle, zerrâtiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehâdet ve delâlet ve işâret ediyorlar; öyle de: Kâinatın hulâsası olan zîhayat ve zîhayatın hulâsası olan insan ve insanın hulâsası olan enbiya, evliya, asfiyanın hulâsası olan kalblerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatla,

Səs yoxdur