Tarihçe-i Hayat | Beşinci Kısım - Denizli Hayatı | 450
(399-452)

ve ona ihsanlar eden Zâtı perestiş derecesinde seven ve sevdiren, ve sevilen çok hârika bir mu’cize-i kudret-i samedaniyye ve bir acûbe-i hilkat ve kâinatı içine alan ve ebede gitmek için yaratıldığına bütün cihâzât-ı insâniyesi şehâdet eden ve böyle yirmi küllî hakîkatlar ile Cenâb-ı Hakk’ın Hak ismine bağlanan, ve en küçük zîhayatın en cüz’î ihtiyacını gören ve niyâzını işiten ve fiilen cevap veren Hafîz-i Zülcelâl’in Hafîz ismiyle mütemadiyen amelleri kaydedilen, ve kâinatı alâkadar edecek ef’alleri o ismin kâtibîn-i kiramlariyle yazılan, ve her şeyden ziyâde o ismin nazar-ı dikkatine mazhar bulunan bu insanlar, elbette ve elbette ve herhalde ve hiçbir şüphe getirmez ki; bu yirmi hakîkatin hükmiyle, insanlar için bir haşir ve neşir olacak; ve “Hak” ismiyle, evvelki hizmetlerinin mükâfatını ve kusuratının mücâzatını çekecek, ve “Hafîz” ismiyle cüz’î küllî kayd altına alınan her amelinden muhasebe ve sorguya çekilecek; ve dâr-ı bekada saadet-i ebediye ziyafetgâhının ve şekâvet-i dâime hapishânesinin kapıları açılacak; ve bu âlemde çok tâifelere kumandanlık yapan ve karışan ve ba’zan karıştıran bir zabit, toprağa girip, işlediği amellerinden sual olunmamak ve uyandırılmamak üzere yatıp saklanmayacaktır!...

Yoksa sineğin sesini işitip hakk-ı hayatını vermekle fiilen cevap verdiği hâlde, gök gürültüsü kuvvetinde bekaya âit hadsiz hukuk-u insaniyyenin mezkûr yirmi hakîkatlar lîsanları ile edilen ve arş ve ferşi çınlatan duâlarını işitmemek ve o hadsiz hukuku zâyi’ etmek ve sinek kanadının intizamı şehâdetiyle sinek kanadı kadar israf etmeyen bir hikmet, bütün o hakîkatlerin bağlandıkları insanî isti’dâdâtı ve ebede uzanan emelleri ve arzuları ve o isti’dât ve arzuları besleyen kâinatın pek çok rabıtalarını ve hakîkatlarını bütün bütün israf etmek, öyle bir haksızlıktır ve öyle imkân hâricindedir ve öyle zâlîmane bir çirkinliktir ki; Hak ve Hafîz ve Hakîm ve Cemîl ve Rahîm isimlerine şehâdet eden bütün mevcûdât, onu reddederler; “Yüz derece muhâl ve bin vecihle mümtenidir” derler.

İşte, Hâlikımızdan haşre dâir sorduğumuz suâle, Hak, Hafîz, Hakîm, Cemîl ve Rahîm isimleri cevap verip derler: “Biz, hak ve hakîkat olduğumuz gibi, hem bize şehâdet eden mevcûdâtın tahakkuku misillû haşir haktır ve muhakkaktır.”

Hem mâdem... Daha yazacaktım. Fakat Güneş gibi ma’lûm olmasından kısa kesiyorum.

Səs yoxdur