Tarihçe-i Hayat | Yedinci Kısım - Afyon Hayatı | 559
(541-611)

Bin seneden beri bu milletin gıda ve ilâç gibi bir hâcet-i zarûriyesi olan takvayı ve salâhatı, bu mazhar-ı enbiya olan Asya’da hükmeden ehl-i siyaset yasak etmez ve edemez biliyoruz. Yirmi seneden beri münzevi yaşayan ve yirmi sene evvelki Said’in kafasiyle sorduğu bu suallerde, bu zamanın tarz-ı telâkkisine uygun gelmeyen kusurlarına bakmamak insaniyetin muktezasıdır. Vatan ve millet ve âsâyişin menfaatı hesabına bunu da hatırlatmak bir vazife-i vataniyem olması cihetiyle derim:

Böyle, bize ve Risâle-i Nur’a az bir münâsebetle taht-ı tevkife almak, gücendirmek yüzünden; vatana ve âsâyişe dindarâne menfaatı bulunan pekçok zâtları idare aleyhine çevirebilir, anarşiliğe meydan verir. Evet, Risâle-i Nur ile îmanlarını kurtaran ve millete zararsız ve tam menfaatdar vaziyete girenler, yüz binden çok ziyâdedir! Hükümet-i cumhuriyenin belki her büyük dâiresinde ve milletin her tabakasında faideli müstakîmane bir sûrette bulunuyorlar. Bunları gücendirmek değil, belki himaye etmek elzemdir. Şekvâmızı dinlemeyen ve bizi söyletmiyen ve bahânelerle sıkıştıran bir kısım resmî adamlar, vatan aleyhinde anarşiliğe meydan açıyorlar diye kuvvetli bir vehim hatırımıza geliyor.

Hem, maslahat-ı hükümet nâmına derim: Mâdem “Beşinci Şuâ”ı hem Denizli, hem Ankara Mahkemeleri tedkik edip ilişmemişler, bize verdiler; elbette onu yeniden resmiyete koyup dedikodulara meydan açmamak idarece zarûridir. Biz o risâleyi mahkemelerin ellerine geçmeden ve onu teşhirlerinden evvel gizlediğimiz gibi, Afyon hükümet ve mahkemesi dahi onu medâr-ı sual ve cevap etmemeli. Çünkü kuvvetlidir, reddedilmez! Kablel-vuku’ haber vermiş, doğru çıkmış. Hem hedefi dünya değil, olsa olsa ölmüş gitmiş bir şahsa müteaddit ma’nalarından bir ma’nası muvafık geliyor. Onun dostluğu taassubiyle o gaybî ihbarı ve ma’nayı resmiyete koymamayı ve bizi onunla muaheze etmekle daha ziyâde teşhirine yol açmamayı vatan ve millet ve âsâyiş ve idare hesabına ihtar etmeye vicdanım beni mecbûr eyledi. Bu mes’elede, şahsımın veya ba’zı kardeşlerimin kusuriyle Risâle-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur’âna bağlanmış, ve Kur’ân da, Arş-ı Azam’a bağlıdır. Kimin haddi var ki elini oraya uzatsın, o kuvvetli ipleri çözsün! Hem , memlekete maddî ve ma’nevî bereketi ve fevkalâde hizmeti, otuz üç âyât-ı Kur’aniyenin işârâtiyle ve İmâm-ı Ali (R.A.) nin üç kerâmet-i gaybiyesiyle ve Gavs-ı A’zam’ın (R.A.) kat’i ihbariyle tahakkuk etmiş olan Risâle-i Nur, bizim âdi ve şahsi kusurlarımızla mes’ul olmaz.. ve olamaz.. ve olmamalı. Yoksa bu memlekete hem maddî, hem ma’nevî, telâfi edilmeyecek derecede zararı olacak.

Səs yoxdur