Bir kısmı da, darağaçlarını basamak yapıp o duvarın ar-kasındaki piyango dâiresine girdiklerini; ora-da büyük ve ciddî memurların kat’i haberleri ile görür gibi bildiğimiz bir sırada, bu hapishanemize iki hey’et girdi. Bir kafile, ellerinde çalgılar, şaraplar; zâhirde gayet tatlı helvalar, baklavalar var. Bizlere yedirmeğe çalıştılar. Fakat o tatlılar zehirlidir. İnsî şeytanlar, içine zehir atmışlar.
İkinci cemaat ve hey’et, ellerinde ter-biyenâmeler ve helâl yemekler ve mübarek şer-betler var. Bize hediye veriyorlar ve bil’it-tifak beraber, pek ciddî ve kat’î diyorlar ki:
"Eğer o evvelki hey’etin sizi tecrübe için verilen hediyelerini alsanız, yeseniz; bu gözümüz önündeki şu darağaçlarda başka gördükleriniz gibi asılacaksınız. Eğer bizim bu memleket Hâkiminin fer-maniyle getirdiğimiz hediyeleri evvelkinin yerine kabul edip ve terbiyenâmelerdeki duaları ve evradları okusanız, o asılmak-tan kurtulacaksınız. O piyango dairesinde ihsan-ı şâhâne olarak herbiriniz milyon altun biletini alacağınızı, görür gibi ve gündüz gibi inanınız. Eğer o haram ve şüpheli ve zehirli tatlıları yeseniz, asılmağa gittiğiniz zamana kadar dahi o zehrin san-cısını çekeceğinizi, bu fermanlar ve bizler müttefikan size kat’î haber veriyoruz" diyorlar.