âhirete îman ne derece kuvvetli ve kâfi ve vâfi bir hazine, bir medar-ı saadet ve lezzet; bir medar-ı istimdad, bir merci; ve dünyanın hadsiz gamlarına karşı bir medar-ı teselli olduğu öyle bir meyve ve faidedir ki, onu kazanmak yolunda dünya hayatını feda etse, yine ucuzdur.
İkinci meyvesi ve hayat-ı şahsiyeye bakan bir fâidesi: Üçüncü mes’elede izah edilen ve Gençlik Rehberi’nde bir hâşiye bulunan çok ehemmiyetli bir neticedir.
Evet, her insanın, her zaman düşündüğü en ehemmiyetli endişesi, mezaristana giren kendi dostları ve akrabaları gibi o idamhâneye girmek keyfiyetidir. Bir tek dostu için ruhunu feda eden o biçare insanın; binler, belki milyonlar, milyarlar dostları ebedi bir müfârakat içinde idam olmalarını tevehhüm edip Cehennem azabından beter bir elem, o düşünmek ucundan göründüğü vakit, âhirete îman geldi, gözünü açtırdı; ve perdeyi kaldırdı.. "Bak" dedi. O îmanla baktı.. Cennet lezzetinden haber veren bir lez-zet-i ruhâniyeyi, o dostları ebedî ölümlerden ve çürümelerden kurtulup mesrurâne bir nuranî âlemde onu da bekliyorlar vaziyetinde müşahedesiyle aldı. Risale-i Nur’da bu netice hüccetlerle izahına iktifaen kısa kesiyoruz.