gayet kolay bir şekilde en basit avam tabakasından tut da en yüksek havas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda şübhesiz tam ikna’ edici bir şekilde izah ve isbat etmesidir. Bu hususiyet, hemen hemen hiç bir ilim adamının eserinde yoktur.
İkincisi: Bütün Nur eserleri; Kur’an-ı Kerim’in bir kısım âyetlerinin tefsiri olup onun manevî parıltıları olduğunu her hususta göstermesidir.
Üçüncüsü: İnsanların en derin ihtiyaçlarına kat’î delil ve bürhanlarla ilmî mahiyette cevab vermesidir. Meselâ: Allah’ın varlığı, âhiret ve sair iman rükünlerini, bir zerrenin lisan-ı hal ve kal suretinde tercümanlığını yaparak isbat etmesidir. En meşhur İslâm feylesoflarından İbn-i Sina, Farabî, İbn-i Rüşd bu mes’elelerde bütün mevcudatı delil olarak gösterdikleri halde, Risale-i Nur o hakikatları bir zerre veya bir çekirdek lisanıyla isbat ediyor. Eğer Risale-i Nur’un ilmî kudretini şimdi onlara göstermek mümkün olsa idi, onlar hemen diz çöküp Risale-i Nur’dan ders alacaklar idi.
Dördüncüsü: Risale-i Nur, insanın senelerce uğraşarak elde edemeyeceği bilgileri komprime hülâsalar nev’inden kısa bir zamanda temin etmesidir.