Elhüccetüz Zehra | Elhüccetüz Zehra | 48
(5-97)

“Eyvah! Ne yaptık? Bu dehşetli gemiye neden bindik? Bundan kurtulmak çâresi nedir?” diye o kör felsefenin gözlüğünü kırdı,



cereyanına girdi. Birden hikmet-i Kur’âniye imdâdına geldi, tam hakîkatını gösteren bir dûrbîn aklına verdi, “Şimdi bak” dedi... Baktı, gördü ki:



ismi,



burcunda bir Güneş gibi tulû etti. Zemini gâyet muntazam ve selâmetli bir gemi ve zîhayatları rızıklarıyla beraber içine doldurmuş, kâinat denizinde çok hikmetler ve menfaatler için seyahatla Güneş etrafında gezdirip mevsimlerin mahsulâtını erzak isteyenlere getirir ve “Sevr” ve “Hut” namlarında iki meleği o sefineye kaptan yapmış, gâyet güzel ve muhteşem memleket-i Rabbânîyede Hâlık-ı Zülcelâl’in mahlûkat ve misafirlerini keyiflendirmek için gezdiriyor. Ve onun ile,



hakîkatını gösterir, hâlıkını bu ismin cilvesiyle tanıttırır diye anladı. Bütün ruh u canıyla



dedi,



tâifesine girdi.

O Seyyahın Âlemlerdeki Seyahatında Gördüğü Nümûnelerden İkinci Nümûnesi: O seyyah, küre-i arz gemisinden çıkıp hayvanat ve insanlar âlemine girdi. Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o âleme baktı, gördü ki: O hadsiz zîhayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hâdiseleri var iken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüz binden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere mukabil iktidarları, milyondan ancak birdir.

Ses Yok