Hâmisen: Bu’d-u mutlak ve birbirinden gâyet uzak bir nevin efradı; biri şarkta, biri garbda, biri şimalde, biri cenupda, aynı zamanda, aynı tarzda birbirinin misli ve birbirinden teşahhusça imtiyazlı bir sûrette vücûda gelmeleri ancak bir Alîm-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlak’ın kâinatı idare eden hadsiz kudreti ve bütün mevcûdâtı ahvaliyle ihata eden nihayetsiz ilmiyle olabilmesi cihetiyle, muhit bir ilme delâlet ve bir Allâm-ül Guyûb’a hadsiz şehâdet ederler.
Sâdisen: İhtilat-ı mutlakla beraber hiç şaşırmadan ve karıştırmadan herbirisi tam bir imtiyaz ve alâmet-i farika ile o karışık emsalinde ve karanlık yerlerde, meselâ toprak altındaki tohumlar gibi şaşıran vaziyetlerde o çok kalabalıklı zîhayat makinelerin her birisinin hiçbir cihâzâtını noksan bırakmayarak mu’cizatlı bir sûrette yaratılmaları, Güneş gibi ilm-i ezelîye delâlet ve gündüz gibi Kadîr-i Mutlak ve Alîm-i Mutlak’ın hallâkıyetine, rubûbiyetine şehâdet ederler. Risâle-i Nur’daki tafsilâta havale edip bu pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.
Şimdi hulâsat-ül hulâsadaki “İrade” mes’elesine başlıyoruz: