o herbir masnûu ince, tam, düzgün bir nizam altına almak ve hassas, cessas, mükemmel bir ölçü ve mîzanla her uzvunu ve cihazını tartmak, takmak ve yüzüne süslü, düzgün bir sîma, bir teşahhus vermek ve birbirine muhalif a’zalarını basit, câmid, ölü bir maddeden zîhayat olarak gâyet san’atlı yaratmak.. meselâ insanı ayrı ayrı yüz cihâzâtı ile bir katre sudan îcad etmek ve kuşu pek çok âlât ve muhtelif cihazlariyle bir basit yumurtadan inşa edip mu’cizatlı sûret giydirmek ve ağacı dal, budak ve mütenevvi a’za ve eczasiyle basit, câmid “karbon, azot, müvellidülmâ, müvellidülhumuza”dan terekküb eden bir küçük çekirdekten çıkarmak, muntazam, meyveli bir şekil giydirmek, elbette ve elbette bedahetle, şübhesiz kat’iyyetle vücub ve zaruret ve lüzum derecesinde isbat eder ki; o herbir masnûa bütün zerrat ve eczasiyle ve sûret ve mahiyetiyle bir Kadîr-i Mutlak’ın irade ve meşietiyle ve ihtiyar ve kasdıyla o mahsus, mükemmel vaziyet veriliyor. Ve herşeye şâmil bir iradenin taht-ı hükmündedir. Ve bu tek masnuun bu şübhesiz tarzda irade-i İlâhîyeye delâleti gösteriyor ki, bütün masnuat, hadsiz, nihayetsiz ve Güneş ve gündüz gibi zâhir bir kat’iyyette, her şeye şâmil irade-i İlâhîyyeye, adedlerince şehâdetler ve bir Kadîr-i Mürîd’in vücub-u vücûduna hadsiz hüccetlerdir.
Hem ilm-i İlâhînin sâbıkan mezkûr bütün delilleri, aynen iradenin dahi delilleridir. Çünkü, ikisi kudretle beraber iş görüyorlar. Biri birisiz olmaz. Herbir nev’in ve cinsin efradı, a’za-i nev’iye ve cinsiyede tevafukları nasıl delâlet eder ki Sâni’leri birdir, vâhiddir, ehaddir.. öyle de: Yüzlerinin sîmaları hikmetli bir tarzda birbirinden fârikalı ve ayrı olması kat’i delâlet eder ki: O Sâni’-i Vâhid-i Ehad, bir fâil-i muhtardır. İrade ve ihtiyar ve meşiet ve kasd ile herşeyi yaratır.
İşte iradeye dâir tek ve küllî bir delili beyân eden mezkûr Arabî fıkranın kısaca meâlinin tercümesi bitti. İradeye dâir pekçok mühim nükteleri, ilim mes’elesi gibi yazmak niyet etmiştim. Fakat semli hastalık dimağıma tam yorgunluk verdiği için başka vakte te’hir edildi.