Tenbih: Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır.. öyle de; sûretperestlik ve üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve ma’nayı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır. Hatta bir nükte-i zarafet için veya kafiyenin hatırı için, çok edib edebde edebsizlik etmeye şimdiden başlamışlardır.
Evet lafza zînet verilmeli, fakat tabiat-ı ma’na istemek şartıyla.. ve sûret-i ma’naya haşmet vermeli, fakat mealin iznini almak şartıyla.. ve üslûba parlaklık vermeli, fakat maksudun isti’dâdı müsaid olmak şartıyla.. ve teşbihe revnak vermeli, fakat matlubun münâsebetini göze almak ve rızasını tahsil etmek şartıyla.. ve hayale cevelan ve şa’şaa vermeli, fakat hakîkatı incitmemek ve ağır gelmemek ve hakîkata misâl olmak ve hakîkattan istimdâd etmek şartıyla gerektir.
Kelâmın hayatlanması ve neşv ü neması; ma’naların tecessümüyle ve cemadata nefh-i ruh etmekle bir mükâleme ve mübahaseyi içlerine atmaktır. Şöyle:
Deveran ile ta’bir olunan vücûdda ve ademde iki şeyin mukarenetiyle biri ötekisine illet ve me’haz ve menşe’ zannolunması olan i’tikâd-ı örfî üzerine müesses olan mağlata-i vehmiye üstüne mebni olan kuvve-i hayalden neş’et eden sihr-i beyânıyla sehhar gibi cemadatı hayatlandırır, birbiriyle söyletir. İçlerine ya adâveti veya muhabbeti atar. Hem de ma’naları tecessüm ettirir, hayat verir, içinde hararet-i gariziyeyi derceder.
Eğer istersen gürültülü menzil ıtlakına şayeste olan bu beyte gir:
Yâni: “Mumatala-i hak perdesi altında hulfü’l-va’d benimle konuşuyor. Der: Aldanma!.. Onun için sinemde ümidlerim ye’s ile kavgaya başladılar, o mütezelzil hâne olan sadrımı harab ediyorlar.”